23 Ocak 2012 Pazartesi

belki de kötüyüm

iş yerim yansa...
hani haber alsam bi gece, bi şekilde, deseler ki şirket yanmış. o koskoca bina kül olmuş, baya bildiğin yandı bitti kül oldu, yanmış, batmış....
aklıma gelecek şey "çekmecemde kitap var mıydı ki? aa...bazı notlarım vardı yaaa...püüüüü!"
yemin ederim budur.
en fazla bir iki kişisel ıvır zıvırıma üzülürüm.
şirket yanmış batmış diye "tüh" demem.
kediyi bulmalı, derim bi tek.

o derece nefret ediyorum burdan.
bu beni kötü yapıyorsa, yaparsa..
belki de kötüyüm.

12 Ocak 2012 Perşembe

istiyorum

şirketten ayrılanlar veda notu yazıyorlar:
"bilmem kaç yıldır severek çalıştığım şirketimden ayrılıyorum, burada çok güzel günler geçirdim, bana çok katkıları oldu, asla unutamayacağım kazanımlar cart curt... sizleri hiç unutmayacağım, çok özleyeceğim falan filan.."
buraya yazıyorum.
yazıyorum ki gerçek olsun.
ayrılırken herkese atacağım o "veda maili" burda dursun:

"7 küsur yıldır sevmeden çalıştığım, hiç bi hayrını görmediğim, bana ne kişisel, ne mesleki anlamda hiçbir katkısı olmayan, bütünüyle zaman kaybı olarak değerlendirdiğim şirketten (şirketim demek bile gelmiyor içimden) bugün itibariyle güle oynaya ayrılıyorum. sizleri de elbette özlemiycem. bi-iki kişi var, onlarla da zaten görüşürüz. ha, kapının önündeki kediyi özlerim bak, kedidir sonuçta.
hadi ben gittim, çok bile durdum aslına bakarsanız da o da işte benim salaklığım. ben zaten size çok fazlaydım"

bu maili yazıp da yollamayan saklambaç ne olsun.

6 Ocak 2012 Cuma

2012 kararları

2012 kararlarımın en önemlisi "bu sene yeni yıl kararları alıp hayata geçirmek" olmuştu.
6. gündeyiz, duruma bakalım:
-yazımı değiştirmek: özel notlarımı el yazısı ile yazan bir insan olmak istedim. şimdi bu sebeple bir defter yazıyorum. sıradan günlük anlık şeyler. el yazısı ile. 8) bakalım "ne güzel yazısı var" bir insan olabilecek miyim?

- ikinci bir tire koydum diye bir madde daha yazıcam gibi göründü ama başka yok.

allah da beni bildiği gibi yapsın 8(

2 Ocak 2012 Pazartesi

yılbaşı gecesi

elektirikler kesild!

masada abur cubur, meyve, çerez, rakı, şarap
koksun diye yakılmış bir mum
tv'de ntv açık (çok elit insanız canım!)
bel ağrıyor, sırt tutuk diye sürülmüş bengay pomat.
haliyle mumun vanilya kokusunu bastırmış bir mentol kokusu
yün kuşak sarılmışım.
sel de "alteşofman" üstü ona aldığım triko hırka (yeni diye giymiş, aferim)
kedi azmış, mauuvv'luyor.
hadi iyi yıllar diye kadeh tokuşturuyoruz ki....
karardık.
elektrik kesintisi sık yaşadığımız bir şey değil zaten
bir de yılbaşı gecesi olunca...
şaşırdık!

bu ne yaaa..
pencereye koştuk.
yan çevre yöreler de kararmış.
karşı pencerede yanıp sönüp yılbaşı ambiyansı yaratan renkli ışıklar da susmuş.
resmen ciddi ciddi elektirikler kesildi lan yılbaşı gecesi! (lan demişim şaşkınlıktan kusura bakmayın)

kaldık.
aslında ne yalan söyliyim, bi eğlenme durumu geldi bana
hayır zaten o kanal, bu kanal zıplarken
ay 1 dakika kaldı, hangi kanalda gireyim diye şitres yaparken yeni yıla girmişim bunca sene de ne olmuş.
en azından bi değişikliktir nihayetinde.

koksun diye yakılmasına rağmen ben-gay'ı bastırmaya muktedir olmayan mum, ışığıyla işe yaradı.
3-5 mum daha yaktık.
bari pili bitene kadar müzik dinleyelim diye leptobu açtık.
oturduk yerimize.
sel'in telefon saatiyle benimki arasında 2 dakika fark var.
çin atasözü müdür nedir, der ya:
"bir saati olan adam zamanı bilir
iki saati olan, o kadar emin değildir"
emin olamadık
vakit yaklaşınca
annemi aradım, girdik mi deyu
ay giriyoz galiba, du bakayım hah girdik dedi
telefonda giriştik (bu fiilin işteş kullanımı pek olmadı galiba buraya ama..)
kutlaştık.
telefonu kapayınca sel'le kutlaştık.
bari dans edelim dedi
8)))
hee olur, dedim.
sallandık.
benim bel zate sakat
uzun süre dans etmet gerekse sel de sakatlanır diye kısa kestik elbet
malum adam 2'ye katlanıyor dans edebilir pozisyona gelmek için.
topuklu ayakkabıyla bile olmuyorken, çorapla hiç olmadı.
oturuk yerimize.
kombi söndüğünden ev soğumaya başladı.
üstümüze battaniye çektik.
cipsler uzak kaldı.
kucağıma aldım.
kadehi koyacak yer bulamadım, cipsi bırakıp kadehi aldım.
peynir sehpada kaldı.
onu da yanıma koydum.
e peyniri sen almışsın dedi sel
sen yoğurt ye, dedim
8)
çatal getirmemişiz.
karanlıkta mutfağa gitmek zor geldi
peyniri elimle yedim ara ara.
gerçi meyveleri doğayıp üstüne de kürdan sapladıydım yemesi kolay olsun diye
hah işte o kürdanlarla peynir yemeye çalıştım önce ama
peynir yımşak olunca pek olmadı.
mecbur parmakladım.
o bişey değil de
kadehi tutunca, kadeh kirlendi.
olsundu
muma tutmayınca pek görünmedi kiri
8)

2 kadeh içmiştim daha
midem bulanmaya başladı biraz.
çok fazla cips yemiş olduğumdan mıdır
sırt ve bel nahiyesinde işini yapmaya çalışan bey-gayın,
içeriye eğlenerek gelen şaraplı kan ile karşılaşınca artistik yapmasından mıdır nedir artık,
bi keyfim kaçtı.

amaann.. yatayım mı ki? diyordum.
elantirinkler lütfettiler, geldiler.
tilozyonu açtık.
herkes girmiş tabi yeni yıla.
kanal kanal gezerken
viktoryassikrıt kızları görünmeye başladı.
bu insanımsı canlıların bir anda görünüvermesi pek mümkün olmuyor zaten
ayaktan başlayan görüntünün onca bacak boyunu aştıktan sonra kafaya kadar varması zaman alıyor.
peeehh... diye diye seyrettik.
yalan yalan, gerçek değil ki bu, amaaaaannn hayat mı bunların ki, yarım kilo kabak tatlısı bile yiyemezler falan diye eleştirdim.  (evet, kabak tatlısı mevzubahis ise yarım kilo teferruattır.)
sadece yaşam biçimlerinin zorluğuna dair eleştiri getirdiğimi fark edersiniz.
olağanüstü güzellikleri hakkında eleştiride bulunanı allah çarpardı.

sonra kanal mı değiştirdik, ne oldu bilmiyorum
midem bulanıyor diye uzandım acık
uyumuşum.
2.5 civarında sel uyandırdı.
kalkıp yerimize yattık.

bir yılbaşı gecesi de böyle geçti işte.