15 Nisan 2010 Perşembe

farkındalık ve şükür - TRT denetimleri

bazı şeylerin, kurumların, yasakların falan misal, faydası zamanında anlaşılmıyor.
ancak üstünden belli bir süre geçtikten sonra fark ediyor insanevladı.
çocuğa sütü içirir içirmez uzuyor mu boyu?
yoo değil mi, uzamıyor.
ama bakıyorsun selvi boylu bir insana "ben çocukken çok süt içmişim" diyor.
yaaa...
gerçi içse de uzamayabilir.
bebekliğimde biberonu 2 parmak eksik görmeye tahammül edemeyen, "aazınaa kadaaay..." diye pis pis ağlayan bi bebekmişim. süt meraklısı.
e ne oldu!
ya da şöyle mi sormalıyım?
bi de onları içmesem ne olacaktı?
8)
neyse mevzu o değil.
ne diyordum.
bazı yasakların da faydası üzerinden zaman geçince anlaşılıyor.
buyrun en kesin örnek.
TRT denetimleri.

kına saçlı sakin sanatçı lemansam'ın "dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe sırf sana benziyor diye merhaba dedim" diyen şarkısı bu ahlaksız sözleri nedeniyle yasaklanmış mesela TRT tarafından.
kadınımızın ahlakını bozuyor diye. bu ne terbiyesizlik, türk kadını bu kadar iffetsiz mi kardeşim! diye köpürmüştür yetkililer herhalde. tanımadığın adama git merhaba de, sonra gör örekeyi.
sonuç:
tanımadığı erkeği bırak, kocasına bile merhaba diyemeyen bir kısım ile, tv programlarında merhabayı bırak her bişeyi diyebilen bir kısım sosyal çorba.

ya barışmanço'ya ne demeli. başka hayvanat kalmamış gibi arkadaşım eşek diye şarkı yapılır mı yahu! denetim masası imdadımıza yetişmek için gayret sarfetmiş etmesine ama "kuzu daha sevimli, arkadaşım kuzu olsun" önerisi kabul görmemiş rahmetli tarafından.
sonuç mu:
ne yazık ki eşeği "daha sevimli" bulan sapık delikanlı sayısı kuzuya musallat olandan fazla.

bu rahmetlinin vukuatı bir değil üstelik. "lambaya püf de" erotik unsur içerdiği için yasaklanmış. e haklılar. yasaklanmasaydı kimbilir ne mene bir toplum olurduk. aynı şekilde özdemirerdoğan. elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin, çocuğunuza dinletir misiniz şu şarkıyı "ikinci bahar yaşıyor ömrüm, gel benim yarim oluver şimdi". şükür ki vaktiyle TRT yasaklamış. ikinciyi bırak ömrü boyunca bahar görmemiş insanımız yârini izdivaç programlarından arıyor şimdilerde.

minikserçemiz de masum değilmiş meğer. TRT'den onay alamadığı kadar var aslında. ne demek "gel gel sarışınım"! nereye geliyor belli değil, ne amaçla çağrılıyor belli değil. yasaklanacak tabi. maazallah bi yasaklanmasaydı vaktinde.... düşünmek bile istemiyorum.

hadi bazısı açık açık ahlaka mugayyir. şu yukarda bahsettiklerimiz gibi. ama bir de gizli sakıncalılar var. şükürler olsun onları da kaçırmamış, anında yasaklamış yüce TRT. bakın misal ilk anda kulağa hoş gelen, insanın aman ne güzel temenniler bunlar diyesi gelen şu şarkı: "hayat bayram olsa, insanlar el ele tutuşsa..." ne var bunda mı dediniz? lütfen ama. TRT derhal ard niyeti sezmiş ve onay vermemiş tabi ." komünist propagandası var bunda!" yaaa.. sen çaktırmadan komünizm propagandası yapmaya çalışabilirsin ama neyseki buzağıyı öküzün altında dahi olsa eliyle koymuş gibi bulan TRTmiz var.

şimdi bir an için bi düşünün ya bu çirkin çirkin şarkılar yasaklanmasaydı vaktiyle.
ne olurduk?
eser kalır mıydı toplumumuzun şu nezih halinden?
lütfen kıymet bilelim.
kıymet görelim.

alakasız not: kıymet diyince kıyma ve et kelimelerini birleştirmişsiniz gibi geliyor mu size de?
alakalı not: öyle ya da böyle bi şekilde korunmaya çalışılan bir toplum nasıl bu hale gelebilmiş acaba?

12 Nisan 2010 Pazartesi

ağaçkakan

bahçede, çimenlerin üstünde gayet rahat tavırlar içersinde çimleri didikleyen bi ağaçkakan gördüm şimdi.
öyle de şirin bi şey ki.
buralarda olduğunu hiç bilmiyordum.
sevindim 8)

8 Nisan 2010 Perşembe

tamam güzel kardeşim.

buyrun çözün:

rasgele bir zamanda tutulan kronometreye göre
a kişisi 85 saniyede 15 kez "tamammı" derken,
ve b kişisinin de "tamammı" sayacı, a kişisinin 1/2 oranında sabitlenirken
toplam konuşma süresi > 1 saat ise
aynı ortamda çalışmaya çalışan biçare bir saklambaç kişisinin
"tamammı" haddi ne zaman dolar ve dahi taşar?

not: kişiler ve olaylar gerçektir. 8)

edit: konuşmanın devamında -ki halen devam ediyor- a kişisinin toplantıda 1.5 kilo verdiğini de itiraf etmesi aydınlatıcı oldu.

7 Nisan 2010 Çarşamba

bacaklarım ucuz!

kayıtlara geçsin lütfen.
çok güldük çünkü.
saat 17:00 civarı
işten güçten bunalmış bir grup olarak
sandalye üstünde bağdaş kurmuş biçimde oturmanın rahatlığı keşfedilmiş.
derken kızlardan biri
aslında lotus oturuşuyla oturabilmenin lazım geldiğini ama öyle oturulmadığını söyledi.
sordu:
öyle oturabilen birini gördünüz mü?
e gördüüm.
ben bizzat oturabiliyorum. 8)
sonra ispat etme gereği duymuş olmalıyım ki
sandalye üstünde kocca topuklu botlarımla düğüm oldum.
buyrun:


arkadaş şaşkın.
kendi de denemek istedi
pek olmadı.
açıkladı:
çünkü herhalde senin bacakların ucuz!
hahahahaaayy..
galiba uzun demek niyetindeymiş.
gülmekten kaymış durumda olduğumuz için devam edemedik.
esasında "böyle düğümlediğine göre kırılmasından korkmuyorsun, hani ucuz ya, olmadı yenisi alırsın" şeklinde de anlaşılabilir.
sonuç:
makyajım aktı, maskaram dağıldı, ter bastı, zaten güç bela iş yapıyordum hiç çalışasım kalmadı.
bir sefer daha düğümledim kendimi
kızlardan diğeri dilini ters çevirdi
dirseğimizi yalamaya ramak kalmıştı ki,
odadaki erkek arkadaş olacaklardan korkup dışarı çıktı.
galiba burda oksijen bitti.
biz de çıksak iyi olacak
du bi bacaklarımı çözeyim de oksijen alıp geleyim.
8)

1 Nisan 2010 Perşembe

bize katılır mısınız?

ikiletmedi katıldı zira.
böylece 5 kişi olduk masada.
ama dur baştan anlatayım dimi 8)

dün akşam kızlarla buluşucaz.
iki kız arkadaşım.
işten çıktım eve geldim önce, üstümü başımı değiştim, sel geldi sonra aldı beni götürdü buluşacağımız yere, ikaz etmeden de duramadı:
-bak orası içkili bir yer, asılan falan olmasın? kızkıza buluşuyorsunuz öyle mi?
-yok! 3 tane de yakışıklı bulmuşlar getirecekler beraberlerinde!
-döverim
-e hi 8)

girdim içeri, garson beni görür görmez, "arkadaşlarınız arka tarafta" dedi.
maaşallah pek anlayışlı bir garson!
kızlar gelmiş, biralar patatesler söylenmiş.
oturdum.
tam mevzunun başına yetişmişim.
-eee?
-işte e'si ben kızlarla buluşucam istersen sen de uğra dedim
-inanmıyorum, buraya mı gelecek!
-gelecek gibi!

adam milli atletmiş.
bi yüzbaşı.
kızlardan birinin net'te tanıştığı bir çocuk.
valla resimlere falan bakarsan da fena bi tip değil hani.
kıca saç(e haliyle, zira belirttiğim gibi asker!), renkli göz falan.
bi süredir yazışma muhabbet derken tanışsak noktasına gelmişler.
bizimki ben tek başıma görüşmek istemem demiş, "kızlarla buluşucaz, istersen gel"
çocuk kaçırır mı fırsatı, kabul etmiş.
şimdi çocuğu ilk kez görücez ya,
hadi bizi geçtim, bizimki de ilk kez görecek ya...
bi şifreli cümle belirleyelim dedik
sen çocuktan hoşlanmazsan bişey söyle, ona göre hareket edelim.
ama biraz salağız
daha şifreli cümle belirleme çabasında dağıldık gülmekten.
-sıcak oldu desen?
-e ya gerçekten sıcak olursa, sen çocuğu beğenmiş olsan da ter bassa?
-yok bu fikir olmadı!
-sen çocuğu beğenmediysen ikimiz sigaraya çıkalım de?
-e ben pek içmiyorum.
-ee o zaman sen çocuğu beğendiysen çocuk sigaraya çıksın?
-ben çocuğu beğenirsem sen çocukla dışarı çık!
-çocuk beni beğenirse senle çıksın!
-çocuk sigara çıkarsa biz birbirimizi beğenelim.....
şeklinde şuursuz bi beyin fırtınası sonucu şifreli cümle öznesinin arkadaşın kızı olmasına karar verdik.
-tamam ben beğenmezsem kız uyudu mu ki diyim, kalkıp arayınca da yok uyumamış, beni istiyormuş falan diye bahane eder kalkarız! artık başka yerde devam ederiz ne yapalım.
-tamam şahane bence
-anlaştık!
şimdi şöyle:
kızlardan birinin 6 yaşındaki kızına, kızlardan diğerinin (kaç yaşında olduğunu bilemediğim) anneannesi bakacak bu gece için. zira evleri karşılıklı. anneanne yaprakdökümünü arkadaşın evinde izlemek suretiyle bizim ufaklığa göz kulak olacak ki, biz kıza kıza takılalım. 8))

velhasıl anahtar cümleyi belirledik, rahatız.
gülelim, eğlenelim falan derken telefon çaldı.
malum şahıs gelmiş!
nerdesiniz, içerde mi, dışarda mı derken
arkadaş "dışarıya içerden mi giriliyo" cümlesiyle ilk artısını kapmıştı 8)
yalnız lütfen dikkat edelim dışarıya içerden mi çıkılıyor değil, dışarıya içerden mi giriliyor?
gerek yok dedik,
gerçi biz içerde otururken, sonra dışardaki bir masaya geçmiştik ama çocuğun bizle aynı güzergahı takip etmesine gerek yok 8) içeri girmeden de bize ulaşabilir.

geldi.
merhaba
merhaba
memnun oldum
bende
vs.

oturdu.
arkadaşın karşısına
benim çapraz karşıma.
heyecanlı yavrum.
ama nasıl olmasın!
tam anlamıyla deplasmanda
ilk kez çıktığı bir sahada
karşında sürekli gülen ve yıllardır tanışan 3 kız.
-hani şöyleydi ya...
-puhahhaaaaa
-hatırlıyor musun....
-hahahhaaaa..
yavrum bi pıstı bana kalırsa.
muhtemeldir ki içinden "ben yüzbaşıyım, askerim ben, yakışıklıyım, gözüm de mavi" falan diye tekrarladı önce
ama bizim kız çok hoş.
ama bizimki çok rahat
ve ama bizimki deli
yani yemedi.
hele "ben yemekteyiz'e katıldığımda..." yı da duyunca zaten yiyemedi 8)
(yemekteyiz'e katıldı bi deli arkadaşım demiştim bi yazıda bi zaman. o deli bu deli!)

biz eğlenip gülerken, buncağızım da kendince sohbete iştirak edip, gerek işinden, gerek bi anısından, gerek annesinden falan bahsederken....
kızlardan biri tuvalete kalktı.
hangisi mi?
bununki işte.
yani bu onunki aslında da
onunki olmaya çalışan bununki işte.
amaaaan her neyse
yanımdaki sandalye boşaldı yani.
böylece yanımdaki masayı fark ettim.
masayı ve orada tek başına oturup kahve içmekte olan tebessümlü kibar ve yalnız adamı.
adamceğiz bir masada öyle tek başına oturmuş kahvesini içerken
ve tabi mecburen
bizim sohbete kulak misafiriydi anlaşılan.
kibar bi surat, hafif bi gülümseme, kaçamak bakışlar.
şahane bi üçleme 8)

ben bu adamcağızı yan sandalyem boşalınca fark ettim fark etmeye ama
kızlardan karşımda oturanla epey bi göz göze gelmişler meğer.
e bizimki de vicdanlı insan
tebessümlü bu yalnız çocuğun kahve ile arkadaşlığına acımış olacak
üç beş sefer de göz göze gelip karşılıklı sırıtışınca.....
-bize katılmak ister misiniz? diye sordu.
şimdi ben bi afalladım önce tabi.
çocuk benden beter afalladı sanki ama hızlı düşünüp çabuk karar vererek değerlendirdi teklifi:
-ee... şeeyy, yani rahatsız etmezsemm, tabi memnun olurum.
geldi oturdu!
-ahmet ben.
8)
allah sizi inandırsın o an içimden:
"hah saklambaç, dedim. bi üçüncü adam daha girsin muhabbete de gör sen "heee 3 adam bulmuşlar getirecek kızlar" diye sel'le dalga geçmeyi!"

ahmet bize katılınca,
bizim kıza meftun olan yüzbaşı zaten katılıp kalınca
bizimki de tuvaletten dönüp masada tanımadığı bi adamı daha sırıtırken bulunca
şahane bi grup olduk ki anlatılmaz yaşanır.

ahmet doktormuş
kardiyolog.
bilemiyoruz artık neden tek başına geldi, neden öyle annesini kaybetmiş çocuk gibi mahsun oturdu kaldı akşamın bi saati orada ama,
içyüzünü araştırmadık tabi.
e çünkü zaten yalancıydı.
zira yaşımıza inanmadı
8)

-evet bi kızım var 6.5 yaşında
-!!!!!! kızınız mı var?
- 35 yaşındayım ben
-...............ama hiiiç göstermiyorsunuz!
-onun için 35 dedikten sonra durup bekliyorum, bu tepkiyi almak hoşuma gidiyor haha..
-siz? (bana bu soru)
-36! (tamam henüz 36 değil ama bir arttırmak istedim)
-!!!!!!!!!!!!!!
-hahahhaaaa..
-gerçekten mi?
-gerçekten!
-yemin ederim en fazla 25 falan derim ben size
-ay çok mersi. bu tepkiyi almak için duraklıyoruz yaşı söyledikten hemen sonra.

bizim gülüşmelerimiz yüzbaşıda "len daha tavlayamadığımız kızı yan masadan gelip yerleşen şu herife mi kaptıracam endişesine mi sebep oldu neyse, o da doktora sordu yaşını.
-siz?
-28!
-............................
(hahahhaaaa. buradaki sessizlik de bizdendi. zira bizim aksimize çocukceğiz yaşını gaayet belli ediyordu yavrum, hatta saçları olsa onlar da belli ederdi 8))

*******
gel zaman git zamannn...
ay ne diyordum yaaa....
o kadar ara verdim ki şu yazıya,
derli toplu bir hale sokma şansım yok zannımca.
bi yandan iş yapıcam bi yandan yazıcam derken hepten kaybetmeden toparlıyım mı ben?
**************
işte konuştuk, gülüştük falan filan
zaten daha çok biz konuştuk
biz gülüştük
garson gelip kasayı kapatıcaz hesabı alabilir miyiz deyince,
tabi dedik.
e zaten başka ne diyecektik.
garson hesabı getirmeye giderken ben de yapmam gerekeni yaptım tabi
sel'i aradım
-seeel.. kalkıcaz biraz sonra, gelebilir misin?
garson hesabı ve pos makinesi getirip götürdükten hemen sonra sel aradı.
jet hızıyla mı geldi naaptıysa..
gelmiş.
zaten yola yakın, dışarda oturduğumuz için telefonu açmadan gördüm kendisini.
o da görmüş olacak (ne ya olacak!)
arabayı park edip geldi yanımıza.
şimdi burda bi parantez açıp sel beni bırakırkenki konuşmayı hatırlatıyorum:
-kızkıza öyle mi?
-yok 3 adam bulmuşlar, onları da getirecekler!
gelelim manzaraya:
masada sel'in daha önce hiç görmediği (zira bizim de daha önce hiç görmediğimiz) 2 erkek var.
kapatalım parantezi.
sel kızları öptükten sonra bana fısıldadı:
-seninki gitti mi??!!

allahtan sel akıllı bi insan kendisi.
biz arkadaşları ismen tanıttık ama
o az sonra anlamış tiplerin devşirme olduğunu.
8)

neyse efendim, uzatmıyım.
kalkıyoruz ya.
sel bırakacak tabi kızları.
gel gelelim yüzbaşıyı olduğu kadar bizim kardiyovasküler arkadaşı da üzdü bu sonuç:
-ben bırakabilirim
-ben de bırakabilirim
-yani ben bırakırım
-ben bırakayım
-ben bırakayım mı
-ben de bırakayım mı
-bırakırım yani
-bırakırdım..

hahahahaaaaa
8)))
sonuç itibariyle biz onları "bıraktık" kafenin kapısı önünde
iyi akşamlar , memnun olduk diyerek ayrıldık.
artık bu ikisi bizden sonra içmeye gitmiş midir diyordum ama
yüzbaşının bizim kızdan gelen "birbirimize uygun değiliz" mesajının üzerine giriştiği
"ya noooolur ama yaa, nütfeeen, ama noolur, ama bi şans daha" yakarışlarını öğrenince
ikisinin de birbirlerini bırakıp gittiği belli oldu.

özetle:
kızlardan birinin kocasının gelip, hepsini toparlayıp götürmesi tahmin ediyorum arzu edilen son değildi çocuklar için ama... akşam biz çok eğlendik!
8)