9 Haziran 2010 Çarşamba

görmemişin puanı olmuş....

şimdi bizim maaşlarımız bankaya yatıyor ya,
şirket anlaştığı bankayı değiştirmiş
o bankaya değil öbürüne yatacak artık dediler.
bu vesileyle de banka, arayıp bulamadığı kredi kartı kakalama avantajını elde etmiş oldu tabi.
dediler ki bize kredi kartı da gelecek o bankadan.
puan da yükleyecekler.
istemeyenler varsa da artık puanı falan kullanıp iptal ettirsin.
kendim şahsen zaten bundan 5 sene önceye kadar kredi kartı sahibi de olmamış, olduktan sonra da tek kartla yetinip, başka bir kart almamış bir insanım.
bi tane kartım var.
dı, yani.
şimdi bu banka değişimi sebebiyle bi tane daha ittirdiler.
iyi dedim.
madem puan yükleyecekler, çorap morap alırım ben onla, sonra da kullanmam.
5 lera mı yüklerler 10 lera mı bilemedim tabi.
olsun, bi çorap parası olur herhal dedimdi.

şimdi giriş bölümü böyle.
neyin giriş bölümü mü?
şeyin işte, ben bi "tüketim çılgını olma, her beğendiğini alma" psikolojisine girmeye niyet ettim de, o neden oldu onu anlatmaya çalışıyorum.
benim bu 5-10 lira canıma minnet diye baktığım puan olayında meğer daha büyük rakamlar söz konusuymuş.
ne bileyim ben, şimdiye kadar bi sürü banka değiştirdik hiç birinde bi kuruş hoşgeldin parası görmediydik.
bu canım ciğerim bankam meğer bizlere bir çorap parası değil, bi-iki üstbaş parası edecek kadar puan yatırmış.

şimdi biz o puanları görünce ağzımız kulaklarımızla fiyonk oldu.
beklemiyoruz ya.
alllaaaaa... havadan para! harcarım ben bunu hemencecik oh oh oh... moduna girdik.
mutluyuz mesuduz.

gelgelelim,
bütün bir hafta sonu çarşıpazar, alışveriş merkezi, cadde sokak dolaştık.
dolaştık...
ben bişey alamadım iyi mi!
ay alamıyorum!
hayır param var harcamaya niyetlendiğim,
gayretim de var
konsantrasyonum da tam
ama olmuyor!
ona bakıyorum: "amaan ne gerek var"
buna bakıyorum "ay eder mi o kadar para!"
berikini elliyorum: "e ben bunu sosyeteden falan alırım ki.."
ötekine gidiyorum: "cık! etmez!"
alamadım.
ala ala sel kişisine bi keten gömlek aldık, o!
ha bi de küçük bi kitap rafı.
8)

gözün tok dedi sel bana.
ama alasım var, dedim.
ama karakterin elvermiyor fuzuli para harcamaya dedi.

neyse işte, puanlar kaçmıyor ya,
beğendiğim bişey çıkar, alırım elbet dedim.
dedim de,
havadan gelen puanları ilk görüp de "alllaaaaa... tüketiiiiimmmm.." diye ani bir şuursuzlaşma yaşama evresi kısa sürüyormuş.
ben de öyle oldu ya da.
misal dün sel'in işinin bitmesini beklerken dolaştığım çarşı-pazar bölgesinde pek de hoşuma giden uup uuuzun bir kot elbise buldum.
cüce bir kimse olduğumdan, bu uzun elbiseyi uzuun topuklu ayakkaplarla giyerek çevre üzerinde ilüzyon yaratırım, selvi gibi görünürüm diyerek de pek hoşlandım.
fiyatını sordum, ucuzcu bi yerdi zaten, e puanlarım da yetiyor.
ama alamadım.
valla alamadım!
zira içimdeki tutumlu saklambaç "len eder mi ki bu elbise bu kadar" diye karşı atak yaptı.
dış saklambaç "ama puaaann.. "diye savunmaya geçecekti ki
iç saklambaç "kızım o da para değil mi, puan muan, bi bak, dolaş, daha ucuzunu bulursan ya" diye susturdu onu.
tartışmayı uzatmadım.
cebimde puanlarla çıktım tükkandan.
sonra sel'le buluşunca, ondan medet umdum.
elbiseyi gösteririm, fiyatı da söylerim
o da "yav, var işte paran, güzelmiş, al hadi" diye ısrar eder dedim ama
sel kişisinin kocalık yapacağı tuttu:
"bu straplez ama!" dedi.
değil.
straplez!
ya işte boyundan bağı var bak.
straplez!

ama vazgeçmedim.
hafta sonu annemle mi çıksam acaba?
alsam mı düz renk bi uzun elbise?
puanım var yaaaa....