30 Aralık 2009 Çarşamba

çerçey öldü.

.

üüfff

sorun bi bana yeni yıla nasıl gireceksin, yılbaşında ne yapıyorsun diye.
yolda olucam 8(

biletim tam saat 12
biyerlerde konfetiler atılıp, sırıtan insanlar birbirine sarılırken ben otobüs koltuğunda tek başıma oturmuş ve aşağıda acıklı gözlerle bana bakan sel'e el sallıyor olucam sanırım.
hareket saati tam 12 çünkü.
sel'in durumu daha da beter.
aşti'de beni yolcu edip köskös eve dönecek 8(
ne şahane yılbaşı kutlaması!
üff bilmiyorum ki..
biletimi aldık.
ama sabahın köründe kısçe aradı ve biz bir gün erteliycez gidişimizi, sizi bekliycez, beraber gidelim dedi.
perşembe için aldıkları izni yakmak niyetindeler kardişle kısçe.
ben tek başıma gitmeyeyim diye.
hatta kardiş tehdit etti, bileti iade etmezsen bile otobüsün arkasından geliriz, olay çıkar diye.
yapar biliyorum.
şüphem yok.

antalyaya gidiyoruz.
çerçey hasta 8(((
güzel kızım çok hasta.
bana iyi haber verdiler sözde.
yoksa, birkaç gün önce çok kötüymüş beklenti.
kanser demişler.
bizimkiler perişan tabi.
bana söylememişler.
filmler, röntgenler, tahliller vs.
karaciğer yağlanmasına bağlı sarılık olduğu ortaya çıkmış sonra.
bunu duyunca sevinmişler tabi bizimkiler.
iyileşme şansı var.
ama çerçey çok hasta.
günlerdir hiç birşey yemiyormuş.
tuvalete gitmiyor.
hareket etmiyor.
kolunda kelebekler, serumlar.
sabah akşam eve gelen veteriner kontrol ediyor.
üüfff.....

ne hissediyorum anlatmıyım.
anlatamam zaten.
ama gidicem.
gidicem de, nasıl?
biletim hazır ama kardişle kısçe bırakmıyor.
sel'i tek başına bırakacak olmaktan da üzgünüm.
sel gelmek için çabalıyor ama hiç mümkün görünmüyor.
para lazım ona.
aklı kalıyor ama işi bırakma lüksü yok.

kardişle kısçe başka yol bırakmayacak şekilde ısrarcı.
ya onların 1 günlerini harcayacak ve yılbaşında sel'i tamamen yalnız bırakacağım.
ya da saat tam 12'de sel'le kucaklaşıp tek başıma bi otobüs koltuğunda yolculuk edeceğim.

yılbaşı bi tuhaf olacak ama.
yeni yıldan ilk dileğim belli.
dileklerinize çerçeyimin eski sağlığına kavuşmasını da ekler misiniz lütfen.
lütfen.

25 Aralık 2009 Cuma

kazık çaktım dünyaya!

bak bu sefer bilimsel konuşuyorum, kanıtlarım var yani.
haber şöyle diyor:
boyu uzun olanın ömrü kısa!
inanmayan baksın.
yaaa.. yaaa... 8))))
100 yaşına kadar yaşama genlerim var, naaber 8)
bırak uzun yaşamayı, ben bu boyla "dünyaya kazık çakanlar" derneğinin başkanı bile olurum
hahaayyy..
hayır, boydaki noksanlıkla kalmadım, diğer şartları da sağlıyorum bi de.
kontrol ettim işaret parmağım yüzük parmağımdan uzun değil, kireçlenmeyecem de yani.
koku desen fazlaca hassasım, illallah dedirtecek kadar.
sonraaa..
kollarım da kısa değil, allahıma şükür ihtiyacıma yetecek kadar uzun 8)
südyen ölçüsünden de bahsetmiş ama onu da aşikar etmiyim şimdi.
velhasıl
100'ü rahaaat rahaaat geçerim ben anacım.
1.90'a yakın sel kocasının durumu da kısmet artık.
zaten "allah senden önce benim canımı alsın" diye dua eder hep (e bencilll.. bu yani. ölüp gidip kurtulup üzüntüyle sıkıntıyla uğraşmayı bana bırakacak aklı sıra), bu boy farkıyla o ikinci turu yaşarken ben hala çene çalıyor olurum.
e hi 8))

24 Aralık 2009 Perşembe

kendime not

bi gün Çağan Irmak'la karşılaşırsan, Murathan Mungan'ın "Geyikler Lanetler" adlı tiyatro oyunundan bir sinema filmi yapmasını arzu ettiğini söyle. Dilerse oyuncu seçimidiiir, bizzat bi rol almaktıııır, o da olmadı çay götürüp getirmektiiiir gibi her türlü yardıma hazır olduğunu da ilave et.
tamam.

17 Aralık 2009 Perşembe

derman bacı, yetiş!

fazla söze gerek var mı bilmem.
durumum değişmedi.
ilişki danışmanıydım.
evlilik terapisti oldum.
birinden 70 dakika telefon konuşması
birinden 70 cümle dertleşme maili.
bunalan sıkılan bana başvuruyor.
hayır bi de aklı başında, kuralları belli, kaidesi doğru, fikir verebilitesi olan biri olsam neyse.
ikisine de hak verip
üzülüyorum.
şunu yapın diyebilmek şöyle dursun,
ay ne yapsak oluyorum.
anacım bende akıl yok ki bana danışıyorsunuz.
ama olsun.
başka işe yaramasa da beraber üzülüyoruz 8)
kardiş aradı vıdıvıdıvıdıvıdvıvıııı.....
kısçe yazdı vıdıvıdıvıdıvıdvıvıııı....
işin iyi tarafı ikisi de beni yanında görüyor.
dertlendikleri şeyler bi tarafa
bunu görüp seviniyorum.
biri için halden anlamaz abla
öbürü için gıcık görümce olmuş olabilirdim.
şükür ki değilim.
ay neyse..
anlatacak bişey yok zaten.
dedim ya resim olayı tastamam izah ediyor.
bu haldeyim
dinleyip duruyorum
8)

15 Aralık 2009 Salı

resimli bilmece


yok yok çekinmeyin allasen söyleyin, deli miyim ben? işim gücüm mü yok?
*değilim (sanmıyorum)
*var (yapmıyorum)
onunçün canım sıkılıyi.
sokaktan bi top aldık böyle.
pilli.
satıcı pili de satmaya çalıştı 10 tanesi 2.5 liraya ama uyanıklık yaptım, aldırmadım sel'e.
yoksa alıyordu valla.
baktım elinde bi sıra pil.
bu ne dedim.
bunun pilleri dedi.
e var içinde pil işte, alma şimdi, ne gerek var dedim.
söz dinledi, bıraktı.
ne bu canım, hem pilli top sat, hem hemen pil kakala.
gerçi alsaymışız iyiymiş, 1 günde bitirdim pilini.
olsun.
işportacı oyununa gelmedik.
pilsiziz.
ay ne mi diyorum ben?
bu yukardaki şey, top yani, böyle durduk yerde renk değiştirip yanıyor sürekli.
habire bi renkten bi renge geçiyor pastel pastel.
işportacı kendi çevresini çepe çevre bunlarla sarmış, aman karanlıkta ne güzel görünüyordu bilseniz.
ama biz 1 tane aldık, o kadar güzel olmadı.
e herhalde 30 tane top mu alıcam işportacı sevinsin diye.
ben bizzat kendim de sevinirdim o ayrı ama.
bedava mı sadın, 5 lera verdik buna.
o gün otoparka girmeden güzel bi park yeri bulmuştuk.
otopark parası yanımıza kar kaldı diye sevinince, bunu görüp aldık.
neyse o değil diyeceğim de...
böyle kendi kendime ev yapımı pop art yaptım.
darısı başka şeylerin başına.
8)

14 Aralık 2009 Pazartesi

hafta sonu - gezdiklerimiz, gördüklerimiz.

bu ne mi dediniz?
e ama aşkolsun!
hafta sonu gezip gördüğüm yerlerin resmini koyayım dedim.
evet bu yandaki buzdolabı kapağı, yanlış görmediniz.
ya ne olacağıdı!
hafta sonu dağ bayır, göl deniz, dere tepe gezdik de sizden mi esirgedik.
bu işte.
hafta sonu evden çıkmayan bi insan için malzeme bu, buzdolabı.
yemek yapmadığım için içini çekmedim.
kapakla yetinelim.
sonra bu.
madem mutfaktan başladım, mutfakla devam edeyim.
mutfak duvarındaki saat.
dandik bişey.
işportadan almıştık, yüksel caddesinde yere sermişler.
iyi işte, tam hedefe uygun.
ucuz
ve çalışıyor.

mutfaktan çıkmamışım mübarek
burası da mutfaktan nadide bir köşe.
duvarda çakılı duran not tahtası.
genel olarak amacına hiç de uygun olmayan biçimde abuk subuk yazılar, resimler olur üstünde ama
bu sefer alınacak listesi yazmışım.
lakin ısrarcı değilim görüldüğü gibi "alınsa iyi olacak şeyler" listesi.
alınanlar, üstü çizilmek suretiyle listeden çıkartılmış.


sonunda mutfaktan çıkmışım.
hayır bunca süre mutfakta durdum da ne yaptım.
yemek mi, pasta börek mi, temizlik mi...
yoo...
kahve-çay falan en fazla.
antreden geçip kahve içmeye gitmişim.
burası da geçerken "antre" işte
duvarda sallanan çiçekler.
tavandan yere kadar uzanan ve 2-3 metre genişliğinde bir "perde" bu
şirin evet.
eve girerken gülüyor insana.

salon.
uzun duvarda boydan boya gazlı kalemle çizilmiş bir porte ve üzerinde renkli ve bir noktadan sonra dağılmış yamulmuş yumulmuş notalar.
tavana ve karşı duvara sıçramış olanları bile var.
biz bunu çizdiğimizde duvar stiker'ı modası yoktu ne yapalım.
hem fakiriz, durumumuz yok =)
kendi stiker'ını kendin yap kampanyası yaptık.
çizdik, boyadık.
eğlenceli oldu.
notalar, yani gazlı kalem biraz soldu seneler içinde ama..
olsundu.
eveeett.. bir hafta sonu gezdiklerimiz gördüklerimiz köşesinin daha sonuna geldik.
yayında ve yapımda emeği geçen kendim adına teşekkür ederim.
artık kusura bakmayın.
hafta sonu evde olunca böyle oldu.
ha bi de cumartesi akşam kardişlere yemeğe gittik ama, onların evi çekemediğimden, sadece bizim evden köşeler ile yetinelim.
sevelim, sevilelim.
gereksizse susalım.
peki.



11 Aralık 2009 Cuma

iş konusuna çok profesyonel yaklaşırım!

mevcut işim ile ilgili bir kısım şikayetlerim var ya,
maddi-manevi.
ama yine de yeni bir iş aramıyorum.
aslında burada çalışmayı seviyorum çünkü.
sebeplerim var,
çünkü..lerim var.

çünkü masamdan görünen manzara bu.

bir kol uzağımda cam var
camın dışında içeri bakan kedi.
onun arkasında da yeşil çimenlik bir alan, ağaç mağaç..
şimdi ben başka bi iş bulsam,
böyle rahat rahat da giyinemiyor olsam
kot şort giyip işe gitmek şöyle dursun, fazla renk bile yasak olsa.
kırk tane güvenlikli kapıdan geçip,
asansöre falan binip,
bi açık ofisin göbeğinde,
bi kübik içersinde hapsolsam...
olur mu yaa..
böyle bir manzaram varken nasıl bırakıp gideyim ben burayı.
not: kazara resimdeki tarihe ve saate bakıp şaşırmayın. salak makinanın ayarı bozulmuş. resim çarşamba gününden yoksa.

9 Aralık 2009 Çarşamba

hişşş..blog..bak bi.

canım sıkılıyor blog.
bak farkındaysan direk, aracısız olarak senle konuşma moduna girdim, anla yani o derece sıkılmışım.
hep söylerim zaten yıl sonuna yaklaştıkça modum düşer, enerjim azalır benim.
pilli miyim neyim?
yıl sonunda niye böyle oluyorum.
neyse, sen nerden bilecen bunu.
zavallı bir blog sayfasısın.
zavallılığın blog sayfası olmandan kaynaklı değil, yanlış anlama.
ne blog sayfaları var o - hooo..
ben şu insan halimle kıskanıyorum onları.
ama sen öyle mi yaa..
düşe düşe bana düşmüşsün.
yazık kız sana!
fekat kendimi bırakıp sana üzülemiycem şimdi.
kendim üfleme, püfleme durumundayım fultaym.
hem sen aralık ayının adı neden aralık diye hiç düşündün mü?
biliyorsan allasen söyle.
böyle hep insanı ikilemde bırakan bir hava yok mu?
aralık.
ne tam açık, ne tam kapalı.
öyle aralık duruyor.
gıcık ediyor insanı.
ittirip kapatasın, ya da tekmeleyip açasın gelmiyor mu?
bi ben mi deliyim?

öff..
canım sıkılıyor blog.
bak hatırlar mısın senin eski evde bi konuşmuştuk geçen sene.
teröre de, şehide de alışıyoruz diye.
tepkilerimiz azalıyor, belki üzüntümüz, duygularımız bile azalıyor.
ne korkunç değil mi.
duygunun ve tepkinin azalması insan için yaşamdan kopmak demek.
dön bak şimdi
geçen gün aynı şekilde pusuya düşürülüp de ölen 7 çocuk için kaç balkona bayrak asıldı bi say.
hayır zaten asılmasın da, o değil derdim.
assan ne assamasan ne ki!!
laf!
ama bi düşün tv programları iptal edecek tepkiye sebep olan 7 şehitten, haber olarak kalan 7 şehidin nesi farklıydı?
belki adı.
belki o bile değil.
bu işte.
alışıyoruz.

doğal gaza %50 zam yapılacakmış yeni yılda.
haber yorumcularından biri "size verdiğim oylar haram olsun" demiş.
vermeyeydin, aklın nerdeydi dedim içimden.
ama onlar kuruysa, biz de yaşız blog.
canım sıkılıyor.

şu dünyanın süsü olan hayvancıklar var ya,
hah işte onlar bile dert kaynağı artık.
magissa son günlerde bahsetti hani, bu lanet olası sirk eziyetlerinden
ve dahasından....
işkence ile öldürülen, öldürülmekten beter edilen o masum canların deney merkezlerindeki yaşamlarından.
midem kasılıyor, kusacak gibi oluyorum blog.
ağlamıyorum ama gözlerim yaşla doluyor.
içimden kin, hırs, intikam duyguları yükseliyor.
insan olmaktan değil hayır ama
insanlığın durumundan utanıyorum.
güvercini ürkütmeyeyim yazık şimdi konmuş oraya diye pencere açmayan ben,
bir insanı içimin yağları eriye eriye yüz parçaya ayırıp aç hayvanlara yedirme arzusuyla yanıyorum.
e ben de nihayetinde 6 karış 4 parmak, 47-48 kilo bir insanım.
bu kadar yoğun duyguyu kaldıramıyorum.
çöküyorum.

sıkılıyorum blog.
gönlümden geçenin yüzde birine yetecek param yok.
bana milyarlar milyarlar çıksın istiyorum piyangodan.
o kadar çok para istiyorum yani, kazanılamayacak kadar çok.
iddiaya girdim allahlan. (tövbeeeee....)
ama yok o biliyor ya içimi, kızmıyor bana.
allahım yaaa, dedim ona.
bak bi ver bana para, yemin olsun layıkıyla kullanıcam, hiç de şaşırmıycam, telefonuma pırlanta, tuvaletime plazma taktırmıycam dedim.
duymuştur muhakkak,
bekliyorum.

bekliyorum da, bunalıyorum blog.
bunaldıkça ne yapacağımı şaşırıyorum galiba.
dün duştan sonra, biraz kuruyan saçlarımı büktüm.
ufak ufak tutamlar yaptım, kendi etrafında büke büke döndürüp, etrafında dolayıp tepeme tokaladım.
yattım da öyle.
sabah da kalktım.
ayna karşısına geçip çıkardım sayısını bilmediğim tel tokaları.
saçlar fark etmemiş olacak, kıpırdamadılar.
elimle müdahele ettim, dağıttım, açtım.
bi gör ne oldu!
bonus reklamlarının yeni yüzü gibi oldum.
yusyuvarlak, dapdağınık, kıpkıvırcık.
öyle de geldim işe.
sel beğendi beğenmesine, kaçınılmaz olarak ama..
şirket soförlerinden ipraam abi "saçın dağılmış" dedi bana 8)
evet, bonustan teklif geldi, bir gün böyle gezersem 5 lira bonus yükleyeceklermiş kartıma dedim.
5 miiii.. yapmasaydın ben 10 lira verirdim dedi.
e iyi bugün 5 bonustan, yarın 10 senden.. geçinir giderim dedim.
o haldeyim blog, anla beni.

özetle, çok canım sıkılıyo benim.
o yüzden öyle afilli bi yazı bekleme benden e mi.
kendi kendini oyalayacak bişeyler bul hatta.
ben bi ara gelirim.
hadi öptüm seni.

7 Aralık 2009 Pazartesi

bugün böyle...

bugün böyle. canlı yayındayım:

09:25
işe geldim masama oturdum, bilgisayarın açılmasını beklerken esra ile hafta sonu kritiği yaptık. lafladık biraz.
09:35
türkan geldi ve "saklambaç maman var mı" dedi. normalde mantıksız gelebilecek bu laf, tarafımdan gayet mantıklı biçimde cevaplandı: "arabada olacaktı biraz, getireyim"
bizim kızın maması kalmamış, dışarda, kapının önünde 4 göz bekliyor. arabaya gittim, mama alıp geldim, miyyv,moouv,miii,meeevv...lafları arasında boşalttım mamayı, nefessiz daldı mamaya 8)
10:05
ayşearman kişisinin yazısını okuyup "len, hayatın anlamını burda mı bulurum ki? evet evet ben de beyin tekniklerine dalacam, bundan sonra korkun benden" dedim kendi kendime.
10:06
anam zor iş bu beee... bu yaştan sonra beynimde ekran görecem diye beyaz ışığa kavuşmayayım temelli.
10:35
annemden mail geldi. ona cevap yazdım.
10:42
ben pencere önünde oturuyorum ya, sabah geldiğimden beri de jaluziler kapalıydı. şimdi yarım açtım. bi açtım ki tam camın önündeki sandalyenin üstünde kedoş oturuyor. bi an göz göze geldik. şirin suratına bakıp gülümsedim. işte bu yüzden az paraya çalışıyorum burda. üüfffff.....
11:40
an be an yeni olaylara, gelişmelere, süprizlere gebe bir gündem yaşıyorum da, canlı yayın yapacakmışım! peeeh. şu bir saat içinde ne oldu peki? iyi aferim sen bunu düşüne dur iki saat sonra buluşuruz! sersem saklambaç!
12:05
bu yoğun gündem biraz dinlenmeye muhtaç tabi ki. şu saate kadar yaşadıklarıma bakan her bünye bunun böyle olması gerektiğinde hem fikir olacaktır değil mi a canlarım! öğle tatili oldu, çıkıyorum ben. gidip kendime sessiz ve rahat bir köşe bulup -ki köşe olmasa da olur- kitap okuyacağım. sonra gelir, kaldığım yerden devan ederim bu renkli, olaylı, fırtınalı yaşama 8)
13:33
gittim okuma mekanıma, havanın dışarda oturmaya müsait olduğunu düşünüp kendimi palto ile dürüm yaptım. zira üstümde kısa bi şort var. şu etli butlarımın, çarpık bacaklarımın ona buna görünmesinden rahatsızlık duyuyor değilim lakin, oturduğum sallanan koltuğun üstünde minder yok. e metal iskelet de haliyle biraz soğuk oluyor. o sebeplen sarıldım, sarmalandım. kitap okudum, bişeyler yedim, müzik dinledim, annemle, kardişle ve sel ile telefon görüşmeleri yaptım yerime geldim, lokum yedim, rujuma baktım, çıkmamış, sevindim. bu kadar yoğun geçen bir buçuk saatin yorgunluğuyla yazıyorum size. az önce güneş açtı. ay severim ben bunu. nasıl da güzel açarmış, nasıl da ışıl ışıl parlarmış, aman da aman diyerek iltifat ettim kendisine. mahcup bişey olsa gerek, utanıp geri kaçtı. manyak! diyip sinirlendim. yarım açık duran jaluziyi kapattım. işime odaklanayım bari. püüff...
15:04
kısa bir çalışma toplantısından çıkıp oda arkadaşım olan kızlardan biriyle lafladım. bir köşe yazarına mail döşenmiş, bana okuttu. güzel dedim 8) ağzımdaki karpuzlu sakız tadı azalmıştı, tazeledim. masamda duran aynaya baktım, gözünü sevdiğimin ruju öyle narçiçeği narçiçeği sırıttı bana. bak işte sonra neden palak ruj sevmiyorum diye açıklamam gerekiyor kozmetik satıcılarına. bu yüzden işte! sür parlak ruju, ilk çayda vedalaş, oysa bu mat serisi öyle mi ya! sabah sürdüm hala benimle.
sel kocası aşkını ilan etmek için telefon etti. iyi tamam o zaman dedim. allah müstehakımı vermesin! 8)
16:06
sıkıldım sıkıldım işim yok diye mızıklanır mısın gidip gidip. aferim. böyle ol. ol da gör gününü!
zaten sabah saç düzleştirici kullanarak itina ile kıvırıp dalgalandırdığım saçlarım, itina ile inerek mısır püskülüne benzedi, canım sıkkın. sıfatımda bozulmayan tek şey şu ruj. sırf sıfatım değil, moralim de bozuldu zaten. ikisi berabere. sıfat:1 - moral:1 - saklambaç:0
karnım desen aç. kemirmekte olduğum ve kırıntıları ile üstündeki haşhaşların heryere döküldüğü şu galeta da nefsimi köreltmekten aciz. bi nutella olaydı da bandıraydım, tadından yenmezdi bu kuru galeta şimdi. evdeki nutellayı da adına sel dediğimiz zayıf insan saklamış benden. hak ettim ama ben. ona da söylendim çünkü. niye? şu sebepten: kendi acizliğimi bildiğimden eve nutella falan almıyorum ben. ama sel adlı kilo alamayan kişinin iyi niyetli ablaları utanmadan, çekinmeden 1 kavanoz nutella almışlar bize. öte beri almıştık, bunları da size aldık" diye elimize tutuşturdukları poşetin içinden nutella da çıktı. kendilerine " ay ne gerek var, hay allah, niye aldınız" diye kibar kibar sitem etmş olsam da, yalnız kalınca sel'e söylendim: "alkolik adama bi şişe rakı götürmek gibi bişey bu yaaa... ben kilo almayayım diyorum, ablanlar nutella alıyor" diye. demez olaydım. her ne kadar söylensem de çaktırmadan parlayan gözümden anlaşılacağı gibi, açıp kaşıkla dalmayı hayal ettiğim o güzelim kavanozu saklamış sel olacak kilolara gelesi bünye!!! üüff..
16:20
deminden beri ne anlatıyorum ben yaa. ne alakası var şimdi burda? en iyisi gidip meyve soyayım. biizm odanın geleneksel meyve yeme saati gelmiş de geçiyor. bakiym, kızlardan biri burda değil, toplantıda herhal. öbürünü dürteyim de gidip mutfakta vakit geçiririz hem biraz.
17:40
bakınız ne kadar güzel bir saat, ne kadar tatlı bir dakika. saat 18 itibariyle dışarı salınacak insan güruhu için ne kadar sevinçli bir zaman 8)
ay zaten bıraktım çalışmayı ben yaa. gülmece eğlenmece modundayım. kızlardan biri çöpçatanlık konusunda kariyer yapmaya karar verdiydi. bu sebeple de sağdan soldan, etraftan, aile çevresinden, şirketten falan bulduğu bekar çoluk çocuğun çöpünü çatmak için harekete geçmişti. bu çalışma sonucu olarak da şirketten bi evladımla, ahbap çevresinden bi kızceğize pazar günü görüşme ayarlamıştı. konu ordan açıldı bi zaten, ne oldu diye... ordan da gevşedi gitti artık. öyle söyliyim. zaten 15 dakika sonra "bugün de bana ayrılan sürenin sonuna geldim" modunda kaçıp gidecek olduğumdan dolayı, yaydım kendimi. dedim şu saçma sapan yazıma da bir nihayet vereyim de, utanmazlığım devam etmesin.
efendiiim...
macera, coşku, atraksiyon, neşe, kahkaha, gizem ve heyecan dolu bu sıradan günüme şahitlik etmiş olduğunuz için şu anda hissettiğiniz yorgunluk ve sersemlik normaldir. her bünye böyle bir günün ritmine dayanamaz elbet. olsun. derin nefes alın 3-5 kere. kendi sakin ve rutin yaşamınıza dönün.
ben yarın, bilemedin öbürgün, hadi ben de bilemedim 2 gün sonra falan yine burda olurum.
en içten duygularla, teklifsizce öperim.
8)

2 Aralık 2009 Çarşamba

şimdi

günün "şimdi"sini yazmak üzere huzurunuzda bulunuyorum muhterem kariler.

kızlardan biri geldi "efkarım birikti durmaz içimde" diye bi şarkı vardı neşe karaböcek miydi neydi, sabır taşı mıydı, dilek ağacı mıydı neydi dedi.
hemmencik internet araştırmamızı yapıp bulduk:
neşe değil gülden karaböcek imiş.
dilek taşı.
bildiniz mi
hah işte onu dinleyip, acıklı bir bakışla yutkunuyorum.
yok şarkıya hisleniyor olduğumdan değil de,
boğazım acıyo.
zavallı bünyem tişortla terlerken, ertesi gün palto ile üşümeye dayanamadı galiba.
sel de hasta zaten.
onun da boğazı gidik.
birbirimizin ateşine bakıyoruz, bişey yok.
domuz momuz değiliz diyoruz.
iyiyiz.

birazdan çıkarım.
ay allah sizi inandırsın ev bir piiiiis, bir dağınıııık, bir kötüüüü...
dün kardeşle kısçeyi çağırdık yemeğe, evin rezaletine aldırmadan.
onlar gelmeden önce bulaşık makinasını çalıştırdığımız için de yemek bulaşıkları olduğu gibi ortada kaldı.
onlar gittikten sonra da, makinayı boşaltıp yerleştirmedik
oldu mu sana tezgah üstü çıfıt çarşısı, çingene çadırı
ne varsa ortada
yağlı mağlı bulaşıklar, tatlı kaseleri, meyve çöpleri üstüne sabahki kahvaltı tabakları, yetmedi sıcak şaraptan çıkmış pörsük elmalar, portakallar, sağa sola serpilmiş kabul tarçınlar....
bööööğğkkk....
bi de utanmadan yazdım ya, yuh olsun bana.
ay neyse, işte eve gidince daha bismillah ayakkabıyı çıkartıp mutfağa girişmemiz lazım.
öfff...
ya da dur, ben üstümü başımı değişip, makyajımı falan temizleyene kadar sel halletsin o işleri.
evet evet bu iyi fikir 8)))

oldu o zaman 8)

2aralık1derelik

başlığın saçmalığına takılmayın.
diyeceklerini belli bir başlık altında toplayabileceğine inancı olmayan şahsımın bari tarih atayım diyerek girişmekle beraber, anında cıvıttığının kanıtı, ve hatta bunu açıklama çabasını bile nihayete erdiremeyecek kadar saçmaladığımın ispatıdır şu manasız cümle. (hı?)
söyleyecek lafım yok, yazacak takatim yok yine de bi yazma çabası, bi gevezelik isteği. 8(
dur o zaman şeyi diyim bari:
bayramda antalyaya gittik biz.
daha doğrusu arife günü aniden antalyaya kaçtık biz.
önceden planlamamıştık.
zaten paramız yoktu.
gel gör ki sel kişisi gerginlikten yarılmış durumda.
dedi ki "benzin param var, kaçalım!"
canıma minnet.
çerçey kokusu burnumda tütmüş zaten.
annem-babam-fundam orda zaten.
sel'in cümle sülalesi burda zaten
ben kaçmıyım kim kaçsın.
sağolasıca koca kişisi de kaçalım diyinceeee
attık çantaya 2pantolon 2kazak
yola!
gece 4 falandı eve ulaştığımız.
çaldık kapıyı, her şeyden habersiz uykuda olan ev halkının kulağına kulağına!
meraklı, temkinli, hayırdır'lı bakışlarla açıldı kapı.
aman bir şenlik bir şenlik.
e sevindiler tabi, çok şahane rol yapmıyorlardıysa 8)
o değil de,
yav zarıl zarıl kapı çaldık, açıldı, bağrış çağrış gürültü kahkaha falan...
kapıya en yakın odada yatan anneannemin ruhu duymadı be!
nasıl uyumaktır o yarebbim, gece yarısı 1 saat bağrıştık evde de, kadınceğiz ancak bayram sabahı şaşırdı bize. 8))
neyse işte,
öpüş koklaş faslı sonrası yattık 1-2 saat uyuduk.
oy çerçeyyyiiiiiimm oy kuzuuuuuum, oy datlıııııım, kediler padişahının kızı prensesiiiiimm...
bizim odamızda uyuyormuş meğer.
öpmelere doyamadım, oyyşş. bak vallaha da ağzım sulandı şimdi ha!
valla bütün bayram oturduk desem yeridir.
her gün gittik sel ile beraber deniz kıyısına, attık kendimizi bi sallanan koltuğa, artık çaydır kahvedir, koladır, biradır allah ne verdiyse...
açtık kitabımızı.
güneşe oramızı buramızı vere vere okuduk saatlerce.
aman bi güzel oldu bi güzel oldu.
üüffff....
(ses efekti yanlış verilmedi, güzel bişey anlatırken de üfff denir gayet normal.)
sonracığıma....
ay yazasım yok yaaaa..
valla bak.
bu yani.
gittik, şaşırttık, güneşlendik, yedik içtik, okuduk.
uzatamıycam kaçtım ben.
içim sıkılıyor zaten burda.
hadi.
gelirim yine.