26 Kasım 2009 Perşembe

yazarınız yazılarına teee öbür haftaya kadar ara vermiştir

valla hiiiç ekran-klavye ikilisiyle haşır neşir olasım yok.
zaten bugün de yarım gün diye bi boşvermişlik, bi tatil havası, bi cuma modu içersindeyim.
hadi saat 13:00 olsun da gideyim isteğindeyim.
amaaaaa
elbet gitmeden bi kase taze öpücük (sınırlı sayıda)
bi kase çikolata (sınırsız sayıda)
bi şişe lavanta kolonyası (e bi şişe işte)
yeteri kadar da etiketlenmiş sarılıp sarmalama kucağı (etiketlenmiş zira rasgele gelip uğrayanlarla sarmaş dolaş olmayayım fuzuli) bırakıyorum.
muhattapları kendini bilir.
bayramınızı samimiyetle kutluyorum.
bayram psikolojisi içersinde geçsin dilerim şu 4 gün.
salıya görüşürüz inşallah
amin.
8)

25 Kasım 2009 Çarşamba

iş-güç-kedi-hava-bayram-tatlı

dünkü yazımda dile getirdiğim ve "eeehh.. yakarım ulen bu şirketi" minvalindeki hislerim değişmiş değil.
bu mevzuda görüşmek ve yer yer köpürmek, yer yer "e ama canım kardeşim" kıvamında sitem etmek üzere dün ayarlamış olduğumuz, bugün tarihli öğle yemeği ve kurultay ise, bahtsız saklanbacınızın bir bahtsızlık örneği olarak bayram sonuna ertelenmiş durumda. zira katılımcılardan biri aniden ortaya çıkan bir ailevi durumu sebebiyle şirketi terk etmek zorunda kaldı erken saatte.
"çok üzgünüm, yarın öğlen yapsak olur mu" teklifi ise kabul görmedi çünkü e yarın zaten arife anacım, gideciz öğlen, ne durayım burda.
neysss..
bu ka bekleyen şahsım 3-5 gün daha bekler.
öğlen tatilimi madem boşa çıkardım, e madem de hava günlük güneşlik, madem kitabım da var, e ne duraydım, helva yapsaydım ya.
gittim yaydım kendimi bi yere, kitap okudum. işime faydası olmadıysa da bana oldu.
geri geldim şirkete.
sel'i aramak için dışarı, kapının önüne çıktım. kedoş yan cenahındaki tüm tüyleri paçama sıvamak suretiyle bir geçiş gerçekleştirdi, yetinmedi, döndü bir daha süründü. e aferim, kadir kıymet bilen bi kedi demek ki.
neden mi kadir kıymet?
e ben söylemedim di mi?
pazar günü sel 2-3 saat uğraşıp, kesip, biçip, delip, çakıp, testereler, vidalar, matkaplar, yalıtım malzemeleri.. falan uğraşıp ona bi kulübe yaptı.
kedi kulubesi mi olurmuş deyip geçmeyin, baya konut oldu.
bak yan tarafta resmini gördüğünüz, neredeyse masa boyunda, üst üste 3 kedinin ayakta durabileceği yükseklikte bir kulübe yaptı. bir kedi değil, 5 kedi + ortancalarından bir köpek güzelce yaşar içinde 8)
malum kış geliyor. bu kedoşcuk da artık şirketin demirbaşı bi kedicik. sokak kedisi desen değil, ama ev kedisi konforuna da sahip değil. yazın mutlu mesut yaşar, çimenlerde göbek ısıtırken, kışın soğukta büzüşüp, bi karton kutunun, içine konan bi eski kazağın falan üstüne uyumaya çalışıyordu.
söyledim sel'e. şuna yağmurdan sudan soğuktan etkilenmeyecek bi şey yapsak diye. hah işte, o da şahane malzemeler almış geldi.
su geçirmez OSB ahşap denen bi malzemeden kulübenin dışını yaptı, fombort denen yalıtım malzemesiyle de içini kapladı. mis gibi sıcak bi yuva oldu kediciğe. getirdik pazar günü şirkete, koyduk. kedicik mutlu. artık bu doğurur da valla 8))
ay neyse yaa.. amma uzattım, ne diyordum.
ha sel'le konuştum işte. stres, mtres.. valla bu adam stresten, sıkıntıdan, gerginlikten ve endişeden ölmezse (allah muhafaza), bi insan bunlardan ölmüyor demektir. daha fazlası zor olur çünkü.
o değil de,
bayram da geliyor.
telefonu, kapıyı, hatta akşamları ışığı falan kapatıp oturasım var. ne bi yere gidesim, ne birine tatlı ikram edesim, ne de bayramlık giyesim var. bayramlık mı.. hahahhaaa. diye gülünmesin rica ederim. bayramda bayramlık giyilsin! haaa ben giymem o ayrı!
huzurlarınızdan ayrılmadan evvel, bir bayram datlısı tarifi de vermek suretiyle ağızlarımız tatlansın temennisine katkıda bulunmak istedim. ben yaptım hemencik, çok güzel oldu valla.
şöyle ki:
marketten bi tahin helvası alınır.
afiyetle yenir 8)))
hahhaaaa.. yok yav şaka şaka... daha zahmetli bişey.
marketten helvayı aldınız mı, bunu bi ufalıyormuşsunuz, artık çatal matal.
sonracığıma içine bir portakal suyu sık.
sıktın mı.
portakalın kabuğunu da rendele.
baktın zor oluyor, ulen önce kabuğu rendeleyeydim keşke diyorsun,
bi daha sefere öyle yap 8)
kabuğu rendeledin, suyu da sıktın, bunu da karıştırdın mı?
koy bunları tek kişilik fırın kaplarına (tek kişilik kabım yok diyorsan, vazgeçme, normal bi kaba koy. ehemniyetli olan kap değil, içi zaten. kabı yemiyeceksin)
at anacım onları fırına.
bekle ha, unutup gitme, 10 dakkada oluyor zaten.
beyle köpür köpür, kabarık bişey fokurduyor.
çek al fırından.
cazibeye kapılıp da kaşığı daldırma ama hemen
bak tat memeciklerini yakarsın, günlerce geçmez sızısı, söylemedi deme.
az bi bekle ılısın.
yi sonra.
ay pek güzel oldu kııızzzzz.....
8))))
muhtelif konulardan derlediğimiz bugünkü yazımızı da sonlandırken,
sabah sürmüş olmama rağmen, üzerine far da sürdüğüm için (evet ruj üstü far. noolmuş!) hala dirayetli biçimde mevcudiyetini koruyan kırmızı rujumla öperim.
8)

24 Kasım 2009 Salı

bi başlık yok. burundan soluma sesi efekti bulamadım zira.

bak sinirleniyorum ama.
ve sinirlenmiş bi saklambaç, gerçekten yıkıcı, yıpratıcıdır.
inanmayan sel'e sorsun.
ve ben şimdi sinirlendim.
bu şirketin kifayetsiz yönetim denemelerinden,
her bir sürecin acıklı gelişiminden,
kör tuttuğunu öper tarzı yaklaşımlardan daraldım artık.
kulağımda çalıp duran en huzurlusundan klasik müzik terapisi bile zerre fayda sağlamadığına göre,
gerçekten kızdım artık.
tekrar ediyorum:
sinirlenmiş bir saklambaç yorganı, evi bırak mahalleyi yakar.
biline!
not: hayır sen bilsen, ben bilsem, sel bilse ne olacak, bilmesi gerekene söylesene saklanbacım mı dediniz.
dur söyliycem de, alıştırma yapıyorum ayna karşısında 8)

18 Kasım 2009 Çarşamba

istatistiksel mevzular

canım sıkılıyor.
kendimi eğlendirmek için bişeyler aradım, bulamadım.
bari oyalanacak bişeyler bulayım dedim.
sayısal ifade yolunu seçtim.
yani onu bunu sayıp yazayım bari dedim.
evet o kadar sıkılmış ve bunalmış durumdayım.
buyrun: (istemezseniz buyurmayın, ısrar edecek değilim)

*blogspota geçmeden önce, yani blogcuda yazdığım toplam yazı sayısı: 347, blogspotta yazdığım yazı: 126 (rahmetli blogcu daha mı kullanışlıymış acaba, ben mi tembelim ki yaşlanınca?)
*mevcut parmak sayısı: 20 (6 parmaklı insanlara hiç özenmediğimden bu sayı beni mutlu ediyor)
*ağzımdaki diş sayısı herhalde 38dir. (20likleri çıkartırsak, başka eksik dişim de olmadığına göre öyle olmalı. yoksa valla sayamıycam)
*evdeki koca sayısı:1 (ya ne olacağıdı?)
*evdeki çocuk sayısı: 1 (kendim bizzat çocuğum)
*evdeki kedi sayısı: malesef 0 (bööhüüüüü)
*şu anda okumakta olduğum kitap sayısı: 2 (bir evde, biri işte)
*sene başından beri okuduğum kitap sayısı: 21 (yazık!)
*yerden yüksekliğim: 6 karış 4 parmak (ölçüyü up uzun parmaklarıyla sel kişisinin aldığı kayıtlara geçsin!)
*kilom:47-49 arası değişiyor (evet günde 2 kilo yiyorum galiba)
*kafamdaki saç teli sayısı: her geçen gün azalmakta.
*cüzdanımdaki kredi kartı sayısı: 1 (neyime yetmiyor!)
*kredi kartı ile yapılan taksitli alışveriş yüzdesi: 0 (peşin alamıyacağım hiç bir şeyi almıyorum. takıntılıyım.)
*an itibariyle ojesi bozulmuş tırnak sayısı: 4.5 (biri tam bozuk değil)
*çantamdaki ruj sayısı: 3 (hepsi farklı renk)
*acıyan batan sulanan göz sayısı: 2 (alnımın orta yerinde üçüncü göz daha açılmadı)
*şehir içinde bulunan 1 dereceden akraba sayısı: 0 (annemler antalyada, kardiş desen şehir dışında görevde. ailem türkiyenin dört bi yanında.. böhüüüü..)
*şu an itibariyle ojesi bozulmuş tırnak sayısı: 5.5 (sinirim bozuldu)
*bu saçma sapan yazıdan siniri bozulması muhtemel okuyucu sayısı: bak allasen doğru söyleyin!
*yazının bitme ihtimali: yüzde yüz.

17 Kasım 2009 Salı

sanki pazartesi sanıyorum bu günü.
ama pazartesi değil, salı olduğunu düşününce bile oh demiyorum, çünkü keşke cuma olaydı.
mızıklanasım, tembellik edesim, kitap okuyup, sıcak şarap içip, film falan izleyesim var.
dün şirketciğimiz bizi omurgamızı sevelim koruyalım konulu bir eğitime yolladı.
sürekli masa başında çalıştığımız için düşünülmüş olacak.
bi nevi kıyak.
tüm gün süren bi eğitim, o yüzden hiç gelmedim şirkete.
ingiliz bi abi yatırdı bizi yere, anlattı, gösterdi bişeyler yaptırdı.
oramızı buramızı eğip büküp,
daha da olmadı yanımızdaki arkideşe oramızı buramızı elletip durduk.
bence sorun yoktu da,
misal oda arkadaşım bir erkek bir miktar işkillenmiş:
"bu ne abi ya, yazılımcı çocuk kuyruk sokumum nerde başlıyor iyice bi tecrübe etti" dedi.
8)
eğitim sonunda bi arkadaşımla geldik eve
hafta sonu sıcak şarap yapmıştım da, 2 kupa artmıştı.
içtik, spor salonu çıkışı iyi oldu 8)

hafta sonu genelde evdeydim.
biraz nostalji yaptım.
kamerayı alıp, eski görüntüleri izledim.
annem-fundam-ben-kardiş
bi tiyatro oynamıştık.
dekor değilse de kostümler şahaneydi 8))
1950li yıllar
kardiş benim babam.
annem esas annem olmakla beraber benim sadece kalfa sandığım bir kadın.
fundam esas annem sandığım ama babamın annemle beni bırakıp kaçtığı ve 1 sene sonra eve beraberinde getirdiği diğer kadın.
izledim, güldüm.
ne eğlenmişiz, iyiki soytarmışız.

yeni eğlenceler tertip etmeli, yeni anılar biriktirmeliyiz.

siyah bi polar şalım vardı.
toz tüy tutuyor diye kullanmıyordum da durup duruyordu.
onu kesip biçip çanta yaptım, üstüne de renkli renkli ponponlar diktim.
pek şirin oldu.
kalan kumaştan 2 tane daha yapıp bizim odadaki kızlara hediye ettim.
makbule geçti.

ağaçların ve bodur yer bitkilerinin fosforlanmış renkli yapraklarına hayranım.
keşke hep böyle kalsalar.
ve ankara sadece sohbaharda güzel herhalde.

sustum, bitti.

12 Kasım 2009 Perşembe

ahmakların vasıfları*

ahmaklığın dört alameti vardır. sana söyliyeyim de öğrenesin.
kendi ayıbını görmeyip de başkalarının kusurlarını aramak.
gönlüne cimrilik tohumu saçtığı halde cömertlik ummak.
huyu ile halkı hoşnut etmiyen kimsenin Tanrı kapısında hiçbir değeri yoktur. adeti huysuzluk olanın işi daima nefret kazanmaktır. kötü huy tende canın belasıdır. huysuz kişi insandan sayılmaz.
cimrilik cehennem ağacından bir daldır. zavallı cimricik de mezbaha köpeklerine benzer. cimri nerede cennet yüzü görsün. o fil'in ayakları altına düşmüş bir sivrisinektir.cimriliğin pintiğinden kendini bir tarafa çek ki ahmaklar zümresinden sayılmayasın.

*Pendname (öğüt kitabı)
Feridüddin-i Attar

1963 basımı bu kitabı buldum da, okuyorum.
bu kadar öğüt almışken birini de paylaşayım dedim 8)

10 Kasım 2009 Salı

keşke biraz daha kalabilseymişsin...

belki çok şey farklı olurdu...
1881-193

9 Kasım 2009 Pazartesi

yüz buldum astarını da istiyorum 8)

kitap dedim, bi sürü öneri geldi. aman pek sevindim. ohh kolaymış böyle dedim.
elini veren kolunu kaptırıyor demezseniz,
bi de şey sorsam,
film.
ama komedi film.
ama öyle romantik komedi falan değil de,
bayağı böyle kahkaha attıracak komedi film.
tabi herkesin güldüğü şey farklıdır, farkındayım.
biri katılır gülecem diye, öbürü sırıtmaz.
iyi biliyorum.
zira genellikle o sırıtmayan tarafta oluyorum. 8)
ama hiç mi yok derseniz, var tabi.
beni çok güldüren filmler de var.
hah, işte onlardan istiyorum şimdi.
bana biraz film tavsiye etsenize...
dur ben örnek de vereyim size aklıma gelen gülünç filmlerden
misal eskilerden "parti". hani peter sellers'in oynadığı (evet gülüyorum ona çok, çocukça ama gülüyorum!)
sonraaa...şeyin filmlerinin de hastasıyım, fransız yönetmen francis veber. salaklar sofrasından bildiniz mi?
işte böyle komik filmler var mı aklınızda.
çok güldüm dediğiniz?
noooluuuurrr bi söylesenizeee...

oldu, teşekkürler, öpiym 8)

4 Kasım 2009 Çarşamba

kendim düşüneceğime size sorayım

huu-huuuu...
bana birkaç kitap önerseniz ne güzel olur 8)
böyle akıcı
dili güzel
konusu kadar kullanılan kelimeleriyle de etkileyen
ne biliyim romantik oluur, tarihi oluur, roman olur, biyografi oluur...
bilemiyorum işte.
bunların hepsi ya da hiçbiri.
bana bişeyler önersenize.
alınacaklar listemde tek bir kitap kaldı sadece.
genelde kitapyurdundan sipariş ediyorum.
o zaman da kargo parasından kar etmek için 4-5 kitap falan istiyorum.
ama şimdi ne alıyım bilemedim.
istiyorum ki beni alsın götürsün bi yerlere.
ne olduğu, edebi değeri falan da önemli değil ha!
şu çok güzeldi dediğiniz 3-5 isim yazsanıza
hı?
yazar mısınız?
imza:
armut piş ağzıma düş insanı, tembel saklambaç.

3 Kasım 2009 Salı

kayıtlara geçsin diye...

kişisel tarih kayıtlarıma geçsin yani, yazayım da.

ben antalyadaydım ya hafta sonu.
perçembe cuma ve pazar öğlene kadar.
sel kişisi özlemiş beni.
e normal.
yok estağfurullah, ben çok özlenecek biriyimdir manasında değil de,
sel özlemiş işte.
neyse..
sonuçta kısıtlı zaman bitti gitti.
döndüm ankaraya.
karşıladı beni otogar'dan.
geldik eve.
mutfağa girdim, buzdolabının kapağı komple yazılı.
şu beyaz tahtalar için olan yazı kalemleriyle yazmış, doldurmuş dolabın üstünü.
bi de diyor ki:
seni sandığından ve sandığımdan daha çok seviyorum.
sağolsun 8)
neyse, silmedim.
duruyor yazı.
bu sabah mutfağa girdim.
yazılar artmış bi kalabalık görüntü.
"sandığından ve sandığımdan" kısımlarından oklar çıkmış.
yeni bir açıklama yazılmış.
--> burada geçen "sandık" değil "sanmak"tır. yoksa seni bi sandıktan daha çok seviyorum demek değildir. hayır zaten benim bi sandığım da yok. öyle bişey söylendiyse yalan, iftira.
ay bi dolu yazı.
bi sandığı olmadığının,
sevgisini sandıkla kıyaslamadığının falan açıklaması.
bitmiş dolap 8)
hayır işin tuhafı ilk okuduğumda aklımın köşesinden geçmeyen "sandık" lafı,
şimdi yazıyı her seferinde "seni sandığım'dan çok seviyorum" şeklinde saçma bi kıyaslama yapılmış gibi algılamama neden oluyor.
8)