4 Mart 2011 Cuma

arıza

güneşi özledim
öğlen çıkıp tenha bir yerde, güneş altında bir banka attım kendimi.
üstümdeki pofur kabanı çıkartacak kadar sıcak değil hava ama güneş yüzümü ısıtıyor.
gözlerimi kapatsam ve uyusam istiyorum.
aklımdan cümleler geçsin, onların bir çıktısını alayım. (nasıl? şimdi teknik kısmını düşünmek, ona bir cevap bulup, hayale kaldığım yerden devam etmek dürtüsü var içimde ama yapmıycam. yaptığım her şeyi mantıklı, akıl sınırları içinde, doğru ve kabul edilebilir yapmak çabasından yorgunum. hayallerimi bile kontrol altına almak, önce, nasıl sorusuna cevap verip tüm gerçekçi şartları sağladıktan sonra devam etmekten de bıktım)
kalemle, kağıtla, klavyeyle, tuşla uğraşmıyım, kapalı gözlerimin ardında, siyah zemin üzerinde akıp geçen cümleler somuta dökülsün istiyorum.
aklımdan geçenler bir sürü kağıt olarak yanımda birikirken, bir rüzgar essin, dağılsın kağıtlar. umursamıyım, koşmaya, toplamaya çalışmıyım. dağılsın gitsin istiyorum.
sonra, "pardon" desin biri. isteksizce gözlerimi açayım. karşımda biri sıcacık gülüşü, iri gözleri...
-bu sizin aklınızdan mı uçtu?
-evet, sanırım.
-birileri basmasın, kirletmesin diye aldım yerden. hem özel bir şeye benziyor. kaybolmasın.
azarlıyım onu:
-ama olmaz ki! hepsini dağıtmaya, kendimi sağmaya çalışıyorum ben burda. lütfen uzak bir yere atar mısınız onu.
elindeki kağıdı atmadan otursun yanıma istiyorum. "peki" desin ve yırtıp küçük parçalar haline getirdiği kağıdı atsın ağzına. çiğnesin, yutsun.
-tamam bende kalsın o halde. böylece kimse almaz, bozmaz bunu.
ukala bir bakış atıp kapatayım gözlerimi.
düşünce fonum kırmızımsı, sarımsı, turuncumsu bir renge dönüşmüş. yüzüm sıcak, güneş gözlerimde. uykum da var.
yakındaki bir ağacın üstünde kendinden büyük ses çıkartan bir serçe şakıyor şimdi.
gözümü açıyorum ama göremiyorum.
ben serçeyi duyana kadar serçe gitmiş midir?
ses dalgalarının yayılma hızı... diye geçiyor aklımdan saçma bir şekilde.
aramızda hava var. kuşla ikimiz bir katının içine hapsolmuş olsaydık, daha çabuk duyardım. o da olmadı, ikimizde su içinde olsaydık, yine de havadan hızlı biçimde yayılırdı ses.
kuşla ikimizi bir demir blok içinde yaşatabilmişken, kuş suda nasıl ötecek diye düşünmüyorum.
düşünmediğimi söylediğim şeyi aslında düşünmüş olduğumu fark etmek bile sıkıcı. çözüm üret diyen mantık bölgemi, üstünde "dikkat, hayal taşır!" yazan bir kamyondan boşaltılacak bir ton kum döküp susturmak istiyorum.
etrafım aklımdan geçenlerin döküldüğü kağıtlarla dolu. bozulmuş delirmiş bir faks makinesi gibi çalışıyor. fişten çekiyorum, kağıtlar durmuyor.
yazı resmi: