8 Şubat 2012 Çarşamba

matematik

toplam 26 kişiler.
26 kişiye toplam çocuk sayısı 83
adam başı 3.19 yani.

oymuş demek ki "en az" 3 çocuk hesabı.
.19 kısmı da küsurat.
ikide kalan yetersizlerin ayıbını kapatmak içün.
hm.
aydınlandım.

23 Ocak 2012 Pazartesi

belki de kötüyüm

iş yerim yansa...
hani haber alsam bi gece, bi şekilde, deseler ki şirket yanmış. o koskoca bina kül olmuş, baya bildiğin yandı bitti kül oldu, yanmış, batmış....
aklıma gelecek şey "çekmecemde kitap var mıydı ki? aa...bazı notlarım vardı yaaa...püüüüü!"
yemin ederim budur.
en fazla bir iki kişisel ıvır zıvırıma üzülürüm.
şirket yanmış batmış diye "tüh" demem.
kediyi bulmalı, derim bi tek.

o derece nefret ediyorum burdan.
bu beni kötü yapıyorsa, yaparsa..
belki de kötüyüm.

12 Ocak 2012 Perşembe

istiyorum

şirketten ayrılanlar veda notu yazıyorlar:
"bilmem kaç yıldır severek çalıştığım şirketimden ayrılıyorum, burada çok güzel günler geçirdim, bana çok katkıları oldu, asla unutamayacağım kazanımlar cart curt... sizleri hiç unutmayacağım, çok özleyeceğim falan filan.."
buraya yazıyorum.
yazıyorum ki gerçek olsun.
ayrılırken herkese atacağım o "veda maili" burda dursun:

"7 küsur yıldır sevmeden çalıştığım, hiç bi hayrını görmediğim, bana ne kişisel, ne mesleki anlamda hiçbir katkısı olmayan, bütünüyle zaman kaybı olarak değerlendirdiğim şirketten (şirketim demek bile gelmiyor içimden) bugün itibariyle güle oynaya ayrılıyorum. sizleri de elbette özlemiycem. bi-iki kişi var, onlarla da zaten görüşürüz. ha, kapının önündeki kediyi özlerim bak, kedidir sonuçta.
hadi ben gittim, çok bile durdum aslına bakarsanız da o da işte benim salaklığım. ben zaten size çok fazlaydım"

bu maili yazıp da yollamayan saklambaç ne olsun.

6 Ocak 2012 Cuma

2012 kararları

2012 kararlarımın en önemlisi "bu sene yeni yıl kararları alıp hayata geçirmek" olmuştu.
6. gündeyiz, duruma bakalım:
-yazımı değiştirmek: özel notlarımı el yazısı ile yazan bir insan olmak istedim. şimdi bu sebeple bir defter yazıyorum. sıradan günlük anlık şeyler. el yazısı ile. 8) bakalım "ne güzel yazısı var" bir insan olabilecek miyim?

- ikinci bir tire koydum diye bir madde daha yazıcam gibi göründü ama başka yok.

allah da beni bildiği gibi yapsın 8(

2 Ocak 2012 Pazartesi

yılbaşı gecesi

elektirikler kesild!

masada abur cubur, meyve, çerez, rakı, şarap
koksun diye yakılmış bir mum
tv'de ntv açık (çok elit insanız canım!)
bel ağrıyor, sırt tutuk diye sürülmüş bengay pomat.
haliyle mumun vanilya kokusunu bastırmış bir mentol kokusu
yün kuşak sarılmışım.
sel de "alteşofman" üstü ona aldığım triko hırka (yeni diye giymiş, aferim)
kedi azmış, mauuvv'luyor.
hadi iyi yıllar diye kadeh tokuşturuyoruz ki....
karardık.
elektrik kesintisi sık yaşadığımız bir şey değil zaten
bir de yılbaşı gecesi olunca...
şaşırdık!

bu ne yaaa..
pencereye koştuk.
yan çevre yöreler de kararmış.
karşı pencerede yanıp sönüp yılbaşı ambiyansı yaratan renkli ışıklar da susmuş.
resmen ciddi ciddi elektirikler kesildi lan yılbaşı gecesi! (lan demişim şaşkınlıktan kusura bakmayın)

kaldık.
aslında ne yalan söyliyim, bi eğlenme durumu geldi bana
hayır zaten o kanal, bu kanal zıplarken
ay 1 dakika kaldı, hangi kanalda gireyim diye şitres yaparken yeni yıla girmişim bunca sene de ne olmuş.
en azından bi değişikliktir nihayetinde.

koksun diye yakılmasına rağmen ben-gay'ı bastırmaya muktedir olmayan mum, ışığıyla işe yaradı.
3-5 mum daha yaktık.
bari pili bitene kadar müzik dinleyelim diye leptobu açtık.
oturduk yerimize.
sel'in telefon saatiyle benimki arasında 2 dakika fark var.
çin atasözü müdür nedir, der ya:
"bir saati olan adam zamanı bilir
iki saati olan, o kadar emin değildir"
emin olamadık
vakit yaklaşınca
annemi aradım, girdik mi deyu
ay giriyoz galiba, du bakayım hah girdik dedi
telefonda giriştik (bu fiilin işteş kullanımı pek olmadı galiba buraya ama..)
kutlaştık.
telefonu kapayınca sel'le kutlaştık.
bari dans edelim dedi
8)))
hee olur, dedim.
sallandık.
benim bel zate sakat
uzun süre dans etmet gerekse sel de sakatlanır diye kısa kestik elbet
malum adam 2'ye katlanıyor dans edebilir pozisyona gelmek için.
topuklu ayakkabıyla bile olmuyorken, çorapla hiç olmadı.
oturuk yerimize.
kombi söndüğünden ev soğumaya başladı.
üstümüze battaniye çektik.
cipsler uzak kaldı.
kucağıma aldım.
kadehi koyacak yer bulamadım, cipsi bırakıp kadehi aldım.
peynir sehpada kaldı.
onu da yanıma koydum.
e peyniri sen almışsın dedi sel
sen yoğurt ye, dedim
8)
çatal getirmemişiz.
karanlıkta mutfağa gitmek zor geldi
peyniri elimle yedim ara ara.
gerçi meyveleri doğayıp üstüne de kürdan sapladıydım yemesi kolay olsun diye
hah işte o kürdanlarla peynir yemeye çalıştım önce ama
peynir yımşak olunca pek olmadı.
mecbur parmakladım.
o bişey değil de
kadehi tutunca, kadeh kirlendi.
olsundu
muma tutmayınca pek görünmedi kiri
8)

2 kadeh içmiştim daha
midem bulanmaya başladı biraz.
çok fazla cips yemiş olduğumdan mıdır
sırt ve bel nahiyesinde işini yapmaya çalışan bey-gayın,
içeriye eğlenerek gelen şaraplı kan ile karşılaşınca artistik yapmasından mıdır nedir artık,
bi keyfim kaçtı.

amaann.. yatayım mı ki? diyordum.
elantirinkler lütfettiler, geldiler.
tilozyonu açtık.
herkes girmiş tabi yeni yıla.
kanal kanal gezerken
viktoryassikrıt kızları görünmeye başladı.
bu insanımsı canlıların bir anda görünüvermesi pek mümkün olmuyor zaten
ayaktan başlayan görüntünün onca bacak boyunu aştıktan sonra kafaya kadar varması zaman alıyor.
peeehh... diye diye seyrettik.
yalan yalan, gerçek değil ki bu, amaaaaannn hayat mı bunların ki, yarım kilo kabak tatlısı bile yiyemezler falan diye eleştirdim.  (evet, kabak tatlısı mevzubahis ise yarım kilo teferruattır.)
sadece yaşam biçimlerinin zorluğuna dair eleştiri getirdiğimi fark edersiniz.
olağanüstü güzellikleri hakkında eleştiride bulunanı allah çarpardı.

sonra kanal mı değiştirdik, ne oldu bilmiyorum
midem bulanıyor diye uzandım acık
uyumuşum.
2.5 civarında sel uyandırdı.
kalkıp yerimize yattık.

bir yılbaşı gecesi de böyle geçti işte.

29 Aralık 2011 Perşembe

son 3

29
30
31
ee..

Maya'lanmadıysak pek de önemli değil bence, yine.

+1 gün tatil olsaydı, bi hafif sevinme olurdu evet.
o da olmayınca normal bir hafta sonundan farklı gelmiyor pek.
plan program?
ay yine akşam yemeği avrupa'da, gece içkisi amerika'da, sabah kahvaltısı avusturalya'da işte.
klasik.
çamı da koymadık ortaya.
kedi dadanacak, kıl tüy dökülecek ortaya.
evi süpürmeye üşenen ben, onları toplayıp kaldırana kadar yarı yıl gelecek.
gerek yok.
kişi kendini bilmek gibi irfan olmaz demişler.

sönük, heyecansız, "yeni yıl geliyor, tirilaylaylom" modundan uzak bir yazı okuyun istemezdim elbet
gönül isterdi ki koltuk yastıklarını gövdesine sarıp noel baba olacak bir sel kişisi,
bahçeden söktüğü dalları kafasına takarak 4 ayak dolaşacak "geyik" bir saklambaç,
boynuna renkli ışıklar takılmış halde yanardöner kıyafetiyle miyavlayan bir kedi sunayım size.
kısmet değilmiş.
gidenin arkasından kötü konuşmak gibi olacaksa da, zaten uyuz bi yıldı.
ahdım olsun, dileklerimi eksiksiz yerine getirirse
tam bu yukarda bahsettiğim şekilde uğurlarım 2012'yi.
peşin peşin şımarıklık beklemesin benden.


notella:
ataletim, bloğa yazınca oluyor demiş diye yazıyorum
şimdiye kadar verdiklerinden beğendiklerimin tamamıyla, daha vermediklerinden en güzel olanların hepsini istiyorum 2012'den. (senin derdin bu saklambaç. net olamıyorsun!)
ısrarla istiyorum.
hadi bakalım.
8)

19 Aralık 2011 Pazartesi

mahrem mevzular

aile bireylerinin mahrem mevzuları ortalıkta anlatılmaz ama...
burası ortalık mı ki?
yüzbin milyon izleyicisi olan gizemli bir blogger olmadığıma göre gayet aile içinde sayılmaz mıyım?
evet.
o halde buyrun:

cumartesi günü bizim kız -afedersiniz- azdı.
cumartesi günü tam olarak 5. ayını bitirmişti kendisi.
aldığımız kadın "17 Temmuz'da doğdu" dediydi zira.
cumartesi 17 Aralık.
tas tamam 5 ay.

zaten bi çenesi düşmüştü akşamdan beri.
ama öyle "bana koca bulun" lafları etmiyordu da, daha ziyade bi sohbet havasında söylenmeler falan.
evde yalnız kalıyor ya, anlatacakları birikti zaar diye bakıyordum olaya.
-kuş gördüm
-biblo kırdım
-senin yüzüğü halının altına tıktım, gibi şeyler.
ne bileyim derdinin başka olduğunu.

cumartesi günü öğleden sonraydı, artık şüpheye yer bırakmayacak biçimde ilan etti koca isteğini.
ppfff.. 8(
o "maauuvv"lar,
o "tövbesstağfurullah" dedirtecek haller..

sel'e mesaj yazdım
"müjdeler olsun, kızın azdı" diye
"benim öyle kızım yok" dedi
8))

o her ne kadar kendisini inkar etse de,
kız ona iyice sempati duymaya başladı.
gidip ona sürünüyor.
"e erkeksin nihayetinde" şeklindeki açıklamamı açılmış gözlerle dinleyen sel, kendini kedinin namusundan sorumlu hissetmiyor olacak ki "karşı komşunun kedisi erkekti" diye aklına gelen -kendince-harika fikri benimle paylaşmakta bi beis görmedi.
e yok artık!

ailemizde benzer bir tecrübeyi yaşayan var allahtan (burada "allahtan" demek bi yakışıksız mı oldu ne?)
fundamı aradım.
-Fundacıımm.. kız azdı!
-ayyy tüüh..çok erken daha, çıtır gibi işte, dedi.
-e ne yapaciz, hani bi ilaç vardı neydi adı?

ilacı vermekten başka çare olmayınca pazar günü nöbetçi eczane aradık.
sel'in "yemeğine şap katsak" şeklindeki sivri fikrine paralel olarak, yemeğine ilaç kattık.
yavrucum "oohh.. yaş mama" diye yalana yalana yediği yemeğin içindeki ilacın etkisini mi gördü, yoksa yorgunluk mu çöktü üstüne bilmem ama, akşam rahattı çok şükür.

akşam eve gittiğimizde ne şekil bi kedi ile karşılaşacağız bakalım.
birkaç ay daha dursaydı edepli edepli...
ppff..