23 Mart 2009 Pazartesi

ama ne yazsam saksağan olacak....

hatta bak yazı başlığı bile öyle.
bi saçma. alakasız.

hafta sonu çoğunlukla kardeşlerle beraberdik.
cuma akşam geldiler, daha doğrusu biz annemlerdeydik, onlar da geldi.
biz o sıra sel ile baya ciddi tartışma halindeydik.
yani gözlerimi kısıp öyle pis baktım ki, öldürmeye teşebbüs bakışı.
uzatamadı tartışmayı, yoksa kavga ederdik.
babam kızdı, sinirlendi, uzatıyoruz diye canı sıkıldı.
annem araya girip sonlandırmaya çalıştı
ama sonlandırmak değil derdim, gerekirse saatlerde uzatırım.
haklıydım çünkü.
konu mu ne?
yok yav, bizle alakalı bişey değil.
bak gülmeyin de,
yahudi soykırımı, hitler, yahudiler, israil ve filistin çevresinde dönen ve rusyaya falan da sıçrayan tarihsel bi mevzu üzerinde kavga ettik.
bak dikkat, tartıştık bile demiyorum, neredeyse kavga ettik.
biz eni konu tartışıyoruz diye babamın canı sıkıldı.
bana ne yaa, uzatıcam ben dedim.
mutfakta tartışmaya devam etmek üzere çektim sel'i.
o sıra kardişler geldi.
neyse, fazla sündürmedik biz de konuyu.
sel geldi cıvıdı bana.
komiklik falan yapıp gönlümü aldı.
(tartışma konusu ikimizle alakalı değil evet ama, sinirlendim işte. beni sakinleştirmek zorundaydı!)
sonra biraz oturduk, kalktık.
kardeşler de geldi bize.
tv falan derken geç oldu.
kızceğiz baya uzakta oturuyor.
kalın burda dedik, ertesi gün cumartesi diye.
kaldılar.
yattık, kalktık cumartesi sabah.
sel erken kalkıp işe gitti, biz evdeyiz.
kahvaltı hazırladım, biraz atıştırdım falan derken bizimkiler de uyandı.
kardişin yumurtalı falan bişeyler yapası geldi, girdi mutfağa.
soğanlı-patatesli-yumurtalı bişey yaptı.
süper oldu.
yedik.
kahvaltı sonrası çayları, biz sohbet eder ve annelerimizi çekiştirirken, kardiş yine yattığı yerde uyuya kaldı.
öğlen oldu, kahve mahve içtik.
sonra eeee hadi dedim, ne oturup duruyorsunuz evde, kalkın çıkın bişeyler yapın, dolaşın.
beraber çıkalım dediler.
ay yok dedim.
ben ne gelecem, gidin bi başbaşa dolaşın.
kovaladım bunları.
yalnızlık da güzel.
müzik, kitap, kahve....
akşama doğru aradı yine bizimkiler.
eeee ne yapacaksınız diye.
valla dedim sel çıkar 1 saate, bilmem ki bi planımız yok.
ozman biz de geliyoz yine, beraber takılırız dediler.
mobilya fuarı vardı.
oraya gittik, gezdik beraber.
sonra yine bize.
ayıptır söylemesi, soya kıymalı makarna şöleni...
patlayana kadar yedim.
film almıştık, onu izledik.
e geç oldu.
gitmeyin artık bu saatten sonra dedik yine.
kaldılar 8)

pazar sabah ben kahvaltıyı hazırlamıştım ki, bizimkilerin arkadaşlarla kahvaltıya gitme planı varmış meğer. hazırladığım kahvaltıyı sel'le beraber yaptık çocukları yollayıp.
sabah yağan kar, yağmura dönünce de kendimizi dışarı attık.
yağmur nasıl güzel bişey.
biraz dolaştık, biraz ıslandık.
iki erkek kedinin birbirlerine "efelenmelerini" gördüm.
gördüğüm en hatırlanası şeylerden biriydi.
aynı mahallenin iki kabadayısı yavaş yavaş yaklaşıp birbirlerine,
alınlarını birbirlerine dayayıp beklediler.
ne kavga, ne kaba kuvvet, ne bağırma...
ufak, çok kısık hırıltılar,
sadece bakışlar,
ve birbirlerine tos vurma hareketi.
alın alına bekleyen iki kabadayı kedi.
ikisine de bayıldım.
ama "aman da pisiko, canım canım..." falan diye sevmedim.
öyle karizmatiktiler ki, saygısızlık etmek istemedim "pisi" diyerek.
kameraya alamadığıma çok üzüldüğüm,
tanık olduğuma çok sevindiğim bir manzaraydı.

işte...
ne yazayım ki
tüm hafta sonu bu.
güzel bir hafta olsun diye diliyorum şimdi.
sanırım baya bi ihtiyacımız var.