19 Ekim 2011 Çarşamba

...

buraya not düşmek için yazıyorum sadece

26 şehit (en az)
22 yaralı (en az)
bıçak-kemik-sözünbittiğiyer-intikam-bağrataş-hainlik-sorulacakhesap- ödetilecekbedel-ateş-düştüğüyer
sadece gözyaşı
sadece acı

unutmamız ne kadar sürecek bakalım
ne kadar yazık.

18 Ekim 2011 Salı

eğlence...

iş yerindeki parlak gözlü oğlan çocuğu beni çay alırken mutfakta, koridorda, bahçede vs. görünce bi seviniyor ki. gözleri parlıyor iyice 8)
artık "nasılsın" demeye de cesareti var.
her hafta iki-üç kelime eklese, sene sonuna doğru aşkımız epey mesafe kat etmiş olabilir.

valla bişey yaptığım yok.
karşılaşınca mahcup bir ifade ile tebessüm ediyorum sadece.
iş yeri etiğine aykırı bir tek davranışta bulunmadım.
kendi kendime eğleniyorum.
8)

yenikedi

yeni bi kedi var ya artık hayatımızda...
yeni kedi huylarıyla da tanışıyorum.

1. yorgan altı kedileri diye bir tarikat falan mı var acaba kedi dünyasında? fundamın çıtır sayesinde tanışmıştık ilk örneği ile. geceleri yatakta yorganın içinde, bacaklarının arasında uyur o.
bu da o cins çıktı. muhakkak yorganın altına giriyor, karnımın ya da bacaklarımın hizasında bir yerlere yerleşip uyuyor. nasıl nefes alıyor, boğulma ihtimali var mı hiç bilmiyorum. alışık olmadığım için tedirginim. çerçey yorgan üstünde ayak ucunda en uygun yerde ve biçimde yatardı hep.

2. çerçey de yavruydu hayatımıza girdiğinde. dolayısıyla "yavru kedi" diye anlamlandırabileceğimden farklı bir enerjisi var. çok yaramaz galiba. adını "musallat" koysak olurmuş. her şeye, ama HER şeye musallat oluyor. yaptığım işe, örgüye, yemeğe... akla ne gelirse. her şeye atlıyor. şımarık galiba biraz, ama edepsiz diyemem. öyle şirret bir tavır görmedim ama, çok fazla hareketli.

3. aşırı yiyor. kendi mamaları dışında ben ne yersem yiyor. bu "ne" nin içinde sebzelerden ekmeğe,  salatadan meyva'ya, çekirdekten her türlü abur cubura kadar ağza atılacak HER şey var. elimle kolumla, ayağımla dizimle ittirmem işe yaramıyor. yere serdiğim bir gazete kağıdının üstüne sebze yemeği, yoğurt, domates dilimi, ve ekmeği sanki bir tepsi hazırlar gibi sıralıyorum, benim 3. lokmamda o hepsini temizleyip bana musallat olmaya başlamış oluyor. üstüne mandalinadan elmaya, eriğe, armuta... bütün meyvaları da beraber yiyoruz. arkasından birlikte çekirdek çitliyoruz. bardağımdan da su içince, artık tokatlayasım geldi ama!

4. akıllı. bakarak öğrenmeye çalışıyor ve anlamak için izlediği çok belli. oldukça akıllı olacak gibi, evet.

5. sevecen. öpmeye, yalamaya çok meraklı. kucağına alınca yüzünü, severken elini kolunu, otururken yatarken ayağını bacağını yalamaya bayılıyor. beni çok pis bulduğu için temizlemeye gayret ediyor değilse, sevecen bi tip demektir.

bu yeni hal ve tavırlara rağmen ona sürekli "çeeeeerrçeeeyy" diye seslenmek istiyorum. henüz içimde öyle bir sevgi oluşmuş değil tabi ki. 
birbirimize alışıyoruz.

böyle.

17 Ekim 2011 Pazartesi

tavuk



seviyorum kendisini 8)
"haydi, haydi eller..." derken beraber karşılıklı göbek falan atarım.
solo albümünü alır mıyım bilmiyorum, zira mimiklerine hastayım en çok.
onları görmem lazım.
bana misafirliğe gelsin, yatıya kalsın 8)

14 Ekim 2011 Cuma

sürtünük

mousepad için TDK kurulu'fare çulu', 'fare minderi', 'fare kayıcı', 'fare şiltesi', 'sürtünük', 'tık atar altlığı'  gibi öneriler getirmiş ya,
hiç beğenmedim.
benim önerim
"kedi mıncırığı hayvanının sanal dünya kapısı paspası"

Türkçemize sahip çıkalım!
8)

11 Ekim 2011 Salı

müşkül

kitaplarım geldi, kitapyurdundan aldığım 5 kitap.
paketin içine bir de hazır türk kahvesi koymuşlar, keyif yap diyorlar 8)
ne yazık ki işteyim. 8(
haftasonu antalyadaydık, sadece 1 akşam yemeği, 2 sabah kahvaltısı.
olsun.
bu arada deniz kenarında çay içip, kitapfuarından da 2 kitap alacak fırsat da buldum zaten.
yeter.
şimdi
enfes bir hava var ankarada.
az evel kovadan boşalırcasına bir yağmur indi
şimdi güneş ve kara bulutlar ve gri bir havanın daha da belirgin hale getirdiği fosfor sarısı yapraklarla süslü ağaçlar var pencereden görünen manzara parçasında.
içeride yağmur kokusu, ferah, mis gibi.
okunmak için bekleyen 8 kitabım var.
(5+2 benim aldıklarım,  -1 anneme bıraktığım, +2 Fundamın aldıkları)
içilecek kahve, dizlere örtülecek battaniye de var evde
tek sorun ben evde değilim ve burada yapmam gereken işleri yapmak için zerre kadar motivasyonum yok
aklım öğlen okumaya başladığım kitapta
şu an burda "şirket yararına" iş yapmak o kadar zor geliyor ki bana.
mazeret izni denilen şeyden kullanmak için geçerli bir mazeret sayılmaz mı acaba havanın ve benim şu anki durumumuz?
hayır, evde kedi bile var!
o derece müşkül durumdayım şu an burada..

6 Ekim 2011 Perşembe

bişeyler falan

kitapyurdundan 5 kitap aldım, daha da çok alasım vardı da, bedava dağıtmıyorlar.
dün aldım öğlen.
e bunlar akşama kadar hazırlasalar, yarın da kargolasalar, cuma da elime geçer mi ki diye beklentideydim.
hafta sonu belki Antalya'da olabilirim de, gitmeden almak istemiştim.
peehh.. nerdeee.
5 kitaptan bir tanesinin yanında "temin edildi" yazıyor, diğer 4 tanesi "beklemede"
anlamıyorum ki neyi bekliyor.
anacım kitapçı değil misiniz siz?
yok mu bu kitaplar elinizde, nerden temin edeceksin ki?
bekletiyorlar beni!
sabırsızım
hayatta pek çok şey konusunda sabırsızken, her şeye geç kalıyor olmak nasıl bir ironi çözebilmiş değilim de...
yaşarkenki bunca tembelliğime karşı, yine de -fikren- aceleci ve sabırsızım.

bi de iki şey düşündüm, hazır şuraya yazıyorken onları da sorayım da, aklımda kalmasın:

soğanlar (kuru soğan evet, bildiğimiz, yemeğe falan doğradığımız soğan diyorum)
"kırmızı,beyaz ve sarı" diye mi ayrılırlar yoksa "acı ve tatlı" diye mi?
o da değilse "kuru ve taze" diye mi?

bi de insanları (genelde) ne oldukları ile yargılamadığımız kesin de
ne olmaya "özendikleri" ile mi yargılıyoruz acaba?
şuna özenenler kendi aralarında birlik, buna özenenler kendi aralarında birlik mi oluşturur.
"şu" olanlar ile "bu" olanlar da zaten başka yerdeler.
özenenler grubu özenmeyenlere burun kıvırırken,
sınıf atlayıp özendikleri şeye dahil olunca da özenenlere mi burun kıvırır?

son olarak da barışmanço ne şahane bi adamdı değil mi?
keşke yaşasaydı da nilkaraibrahimgil ile düet yapsalardı.

öpmemiştim şu vakte kadar.
şimdi öper giderim.

5 Ekim 2011 Çarşamba

hominipufiditumba

bu psikolojide olmak istiyorum ben:

"oturalım arkadaşlar
dinlenelim artık biraz
esneyelim uzun uzun
ne manasız şey çalışmak
hayat hoş gerisi boş
haydi yeşil kırlara koş
sana ne dünya halinden
sen az kudur habire coş
homini de gırtlak, pufidi kandil, tumba yatak
konuşalım arkadaşlar
mangalda kül kalmasın
atalım tutalım biraz
ya yutarlar ya yutarsın
sallayalım arkadaşlar
ki duyanlar şaşakalsın
yalandan kim ölmüş sanki
mevlam seni çayıra salsın

homini de gırtlak, pufidi kandil, tumba yatak"

4 Ekim 2011 Salı

İBİAKs

İsimBulamadığımİçinAdsızKalan....lar.

yok, evet. henüz kedinin bi adı yok
3 hafta oldu, iyice yüz göz olduk
ama kedi, hişt, kız, pisi vs. şeklinde çağırıyorum kendisini.
ha, kendisinin de pek umrunda değil zaten.
söylenen, önerilen her isim "aa.. çok iyi, olabilir bu!" gibi geliyor.
ama olmuyor.
bir sınır var, oraya kadar geliyor, geliyor....
çizgiyi geçip kabul ettiremiyor kendini hiç bir kelime.
kaldı hayvan adsız.

kendime yeni bir isim arıyorum.
kediye bulamayan "kendiye" hiç bulmazmış, öğrendim.
kendime de isim bulamıyorum elbet.
sıkıldım.
burdan yani, taşınmak istiyorum.
başka bir yere, başka bir isimle, başka başka başka....
vallahi, isim bulamadığım için gidemiyorum.
isim bulamadığım için!
yazıcam, yazamıyorum.
bura tozlu, temizlemek istemiyorum.
gidecek adres bulamıyorum
bulamadıklarım, yapamadıklarım içimde biriktikçe, içim de toz toprak halinde sıkış tepiş sanki.
"uyuz" koyasım var, kendime ayıp olsun istemiyorum.

böyle.

şimdi yazının  "güzelllikler" kısmı:
- çok güzel mavi bir kelebek gördüm öğlen, nefisti.
- burdaki kedi aç kalmış, arabaya koymak üzere epey mama almıştım hafta sonu mama indirimden yararlanıp. ona yaradı. çıldırmış gibi mamaya dalışı çok hoştu.
- şirkette şahsıma hayran bir oğlan çocuğu var. 20'lerdedir yaşı, zaten şirketin yaş ortalaması 26-27 herhalde. bu çocukceğizin de yuvarlak gözleri beni her gördüğünde parlıyor, her karşılaşmamızda bir selamlaşma, bir ufak kelime, bir gülümseme, bi bişey.. sevimli de bi çocuk allahı var ama.. "ay hiç bana sarma ablam sen!" diye ikaz edesim geliyor. cidden pek tatlı bişey, muzurluğuma gelecek, çelicem aklını, o olacak.
- hâlâ açık ayakkabı giymekte ısrar ettiğim için, bu öğlen çok memnun oldum, sıcak yahu!!!
- çay iyi demlenmiş, güzel.

öptüm müydü?