24 Şubat 2010 Çarşamba

noktalama*

*bir bütün halinde anlam ifade etmeyecek, birlik ve beraberlikten yoksun bahislerin nokta nokta maddeler halinde sıralanmasından teşekkül yazı.

. karadenize gidesim var. doğusuna. hani Artvin'e falan. buna mukabil tek yapabildiğim "bari yağmur yağsa da ağaçlık bi yere baksam" diye temenni etmek.

. bikaç sebeple anneme resim yollamıştım. işte "bak yeni kazak aldım, nasıl" falan gibi sebeplerle. annem "senin yüzüne noooolmuuşş!!!" ana fikirli yorumlar yaptı. cildim mi kötüymüş, krem mi kötüymüş, yorgunmuymuşum, yaşlanmışmıymışım gibi. bu vesileyle kendimi doğal yollu bakım onarım tekniklerine adadım. kozmetik sektörüne para kazandırmaya son! (he, kozmetik sektörü de sayemde dönüyordu!) yoğurttu, baldı, karbonattı, pirinçti, elmaydı, yumurtaydı, şuydu buydu.... umudum bunlar artık. 8) hem allaha şükür her tür derde çare varmış, baktım buldum. porselen gibi bir cilt istiyorsan başka tarif, mermer gibi bir cilt istiyorsan başka tarif. 8)

. şirketin geneli açık ofis. lakin benim bulunduğum yer camekanla kapatılmış bir oda. kapı genelde açık durur fakat kimi zaman toplantı vs sebeplerle dışardan insanlar geliyor, ve kapı kapanıyor. hah işte o zaman resmen oksijen karaborsası oluyor. 3 gıdım oksijen ilk çekenin ciğerinde kalıyor.
yapmayın yavrum, yapmayın evladım!!! vallaha kapıya "oksijeninizle gelin, bizimki kendimize kadar" diye yazı asıcam yaa...

. dışarda kapının önüne kedi maması döküyoruz sürekli, kız için. gözlem ve takiplerim neticesinde mamayı kızdan çok saksağanların yediğine şahit oldum. saksağanlarda kedi maması zehirlenmesi diye bi durum olduğunu duyan bilen varsa söylesin. yedikleri miktar öyle böyle değil.

. sel hasta. mikrobik bişey sanırım. mide-bağırsak-ateş vs. garibimin ne dinlenecek zamanı ne doktora gidecek imkanı olduğundan da geçmedi. gece yattıktan sabah kalkana kadar 4 kez üstbaş değişilir mi ya, terden sırılsıklam oluyor. bi seferinde komple nevresimi değiştirdik ki, alttaki alez bile ıslanmıştı.

. öküz gibi bi bünyeye sahibim ben kesin. (maaşallah!) etraf mikroptan kırılsa bende tık yok.

. plastik malzeme sıcakla birleşince bünyeye zararlı oluyor diye mutfakta mika bardakların yanısıra kağıt bardaklar da olması mantıklı. bana uyar. zira ben kendi cam kupamdan içiyorum çayı. lakin, çay karıştırıcının tahta olanına itirazım var. ay iğrenç bişey o yaaa. olmuyor ki. tamam belki plastik çubuk gibi zararlı bişeyler bırakmıyor olabilir çaya kahveye ama, anacım resmen iğğğrenç bi tahta lezzeti bırakıyor ki, o çubukla karıştırdığın çayı ağız tadıyla içmen mümkün değil. isviçreli bilimadamlarına sesleniyorum: bilmemkaçbin insan üzerinde yaptığınız abuk subuk araştırmalardan başınızı kaldırın da aldığınız maaşı hak edin! çayı karıştırıp atacak ama bu esnada çaya kanserojen ya da tat bırakmayacak bişey bulun!

. zaytung.com sen beni güldürdün ya, allah da seni güldürsün.

. öğlenleri Şems-i Tebrizî'nin Makâlât'ını okuyorum. gece yatarken çitlemelik barbara cartland, arada ayn rand, tv karşısında selçuk erdem komik kitap, bir iki doz murathan mungan eskileri....

. ünsüme not: v for vendetta'yı izlerken geçen akşam tv'de seni arıyasım geldi ama geç oldu diye aramadım.

. saçlarımı platin sarı yapasım var. ama buna dayanacak ne saçım var ne bütçem! eee?

. dışarda yağmur yağıyor. madem çamlıhemşin'de değilim, bari bahçeye çıkayım.

. öpiym.