30 Temmuz 2009 Perşembe

son bölüm

Artık eğlenebilirim 8)
Arkadaşlarımın durduğu bistro masaya geçiyorum.
Ağzım dilim kurumuş, içecek bişeyler alıyorum.
Müzik tarzı değişiyor.
Sırada tebrikleşme faslında çalınmasını arzu ettikleri eski 45’likler türünden parçalar var.
Bunlarla oynanmaz mı, oynanır elbet.
Dedim ya, arkadaşlarımın durduğu masadayım, bi kız arkadaşım ve ben yerimizde oynayıp duruyoruz şarkılara eşlik ederek.
Sel hala bişeylerin peşinde, neyin peşinde bilmiyorum.
Kim bişey istese ona gidiyor.
Arkadaşlarımdan erkek olanı: uzun ya, en önce o görünüyor, diyor.
Sel düğün süresince kısalmayacağına göre, pek yan yana takılamayacağız demektir.
Nitekim birkaç dakika sonra karka’lardan biri geliyor:
-saklambaç! Ya bu kısçe’nin çantası falan yok mu, takılar nereye konacak?
-vaaar diyorum. Yani vardı, nerde bilmem ki. Sel’e sorsana?
Ne alaka deme okuyucu, kısçe’nin gelin çantasını sel bulup getiriyor 8)
Gelin ve damat etrafta bulduklarını öpüp, tebrikleşme faslında.
Etrafta ilk etapta hep arkadaşlar olduğunu da hatırlatıyorum.
Zira, nikahtan 1 saat kadar sonra annem söyleniyordu:
-e biz öpüşmedik, bu şeyleri ne zaman taksak ki? 8)
Keyfim yerinde. Arada bir masadan uzaklaşıp bi kısım tanıdıkların yanına gidiyorum, iltifatları topluyorum (valla ayıptır söylemesi biri “masaldan çıkmış prenses gibisin” dedi. Bunu buraya kaydetmeyeyim de ne yapayım. İnsan allahın günü böyle iltifat toplamıyor malesef! )
Oynaya oynaya yürüyerek yine arkadaşların masasına geliyorum.
Ooo.. süper dedikodu dönüyor 8)
Arkadaşlarım bir çifte takılmış.Hani kardişin süpriz yapıp gelen yakışıklı arkadaşı vardı ya, ona.
Ona ve karısına.
Diyorlar ki:-şu çift aşırı aşık birbirine.
-evet, yeni evliler diyorum.
-Neeeaaaa.. evliler mi!! inanmam.
-valla evliler.
-vay bee... kız nasıl tavlamış o çocuğu? Gerçi güzel kız ama..
Arkadaşlarımın erkek olanı çocukta bi eksik olduğu, olması gerektiği konusunda ısrarlı.
-kız zengin, çocuk orta direk mi?
-yok valla, kızı bilmem de, çocuk çok zengin.
-hadi bee.. salak mı?
-yooo.. kardişin üniversiteden arkadaşı. Kafalı bi çocuk.
-alla allaaaa.. iş güç?
-çok karizmatik. Fısır fısır..
-e yok artık. Nası yaaa!
Erkek arkadaşım:
-hepsini geç, sadece o gözler bende olsa, hayatta da evlenmem kimseyle. kime baksa tavlar yahu, şahane gözleri var.
-valla şekerim durum bu. Çocuk aha da bu, ve evli işte!
-çok gösterişli bi çift. Pes diyorum!
Eğleniyorum.
Az önce haklarında konuştuğumuz çiftin yanına gidiyorum:
-saklambaç! Sen karımı ilk görüyorsun, nasıl güzel mi?
-çooook güzel.
-bak yaa! Kızım sen erkek tarafısın, eh sana layık değil ama.. falan desene 8)
Gülüyoruz, hoplaya zıplaya başka masaya geçmek üzereyim, ortalıkta durup oynayan gruba katılıyorum.
Babamın kuzenlerinden birinin kızı, kucağında bebeği ile oynuyor, aynı yaşlardayız.
-ne yani, bebek yaptık diye oynamayacak mıyız şekerim? ooh ohhhh....
-he valla, ooohhhhh..
-yalnız saklambacım, sana benden tavsiye, gez dolaş eğlen yapacağın her şeyi yap, bebek sonra. Hadi madi diyenlere hiiiç aldanma, oohhh..
-hay ağzına sağlık! -tabi tabi.. oohh. Laralay lay, laralaylom....
Oynuyorum.
Her şarkıya bağıra bağıra eşlik ediyorum.
Derken, fundam, annem, kuzen çocukları vs. herkes doluşuyor.
Gelin damat öpüş koklaş faslında,
Erkek tarafının bilcümle hatunları ortada kıvırıyor.
Yanımızdan geçerken 2 omuz sallayıp, kıvırarak geçiyor kısçe’cim.
Hadi bitsin bu fasıl da, esas eller havaya şarkılarına geçelim.
Ve bitiyor.
Şimdi pist tıkabasa.
Kardiş ve kankaları acayip danslarını yapıyorlar.
Ay bu çocuklar çok yaşasın! Her düğüne lazım bunlardan.
Kardiş yanıma geliyor
-şunu bi çıkar yaaa..
Ceketi zaten çıkartmış, papyonu sökmeye çalışıyor.
Biraz uğraşıp çıkartıyorum.
Elimde papyon bi yarım saat onu sallaya sallaya oynuyorum.Sonra sel’i görüp onun cebine atıyorum.......
Her hareketi, her kahkahayı, şımarmayı, içilenleri, yenilenleri.....Yazmıyım dimi canım okuyucum.
Zaten eğlenmeye geçtikten sonrasını, öncesi kadar net hatırlamıyorum.
Yok canııım, sarhoş falan olmadım.
Olmazdım, olamazdım.
Her saniyesini hatırlamak istediğim bir akşamdı.
Bir süre sonra elimize bir mikrofon geçti.
Zaten çoşuk durumdaydık, iyice çoştuk.
Sahne platformu üzerinde 4-5 kişi sürekli şarkı söylüyor,
Mikrofonu biri bırakıyor, biri alıyor.
Çok ama çook eğlendik.
De,
Haliyle,
bu kadar eğlenirken, gelinle damatla klasik bir tebrikleşme yaşamadığımızdan,
Resim çektirmemişiz!
Vallaha yok.
biz çektirmedik, saklambaç ortada kıvırıyordu, sel sürekli dolaşıyordu.
annemler de çektirmedi, e annem de ortada oynayıp duruyordu.
Oynamadığı zamanlarda da muhtemelen misafirlerle laflıyordu.
Klasik biçimde hiç yan yana gelememişiz dolayısıyla.
Gelin damatla tek resmim çok da alakalı olmayan devşirme bir grup içersinde sırıtırken, onda da sel yok zaten 8)) kim bilir neyin peşindeydi.
Efendiiiimmm....
Düğün bu yaz yaz bitmez tabi.
Frank Sinatra’lardan, rakkas geldi meydaneee’lere....
Queen’den hadi hadi hadiiii’ye uzanan bir yelpazede
Kah dans ettik, dans soytardık.
Bi ara kısçe’yi nikah masasında otururken buldum.
-ayaklar gitti di mi?
-yok aslında ayaklarım iyi de, midem kötü yaaa..
-yedin mi bişeyler.
-pek yemedim.
-içtin mi?
-çok az. Masada nikah sırasından kalan şampanya kadehi vardı, onu içtim şimdi 8)
-yiyecek bulayım sana.
-yok yiyemem ki.
Ama keşke yeseydi.
Bir süre sonra- ki muhtemelen ayrılmakta olan bir grupla mı vedalaşıyorduk bilmiyorum- kulağıma çalındı:
-gelin bayıldııııı
-neeeaaaa!!!!!
Kalabalığın toplandığı yere yürüdüm, yürüdük, kısçeyi birleştirilmiş sandalyelerde yatarken buldum.
Bizimkiler ve kendi annebabaabi grubu başında.
Kısçe baygın değil zaten, kendinde ama renk gitmiş.
Kardiş gayetle sakin
Ve fakat babası kısçe’den beter...........
Tamam tamam sakin.
Kısçe biraz ekmek falan yedi, kendine geldi.
Saat 12 civarıydı.
Daha 2-3 saat hoplar zıplarız diye planlarken, kısçe’ciğimin beti benzi atmış haline bakınca, e artık dağılalım dedik.
Zengin kalkışı yaptık!
Birden kalktık.

Uygun olsun, birden bitireyim.
Ayaklarım 15 cm platformlu ayakkabılar içinde “hiişş..aloooo” demeye başlamışken, “taaam yaaa” dedim bende.
Dinlenin artık.
dinlenelim artık
8)

not 1:
hayatımın unutulmaz günlerinden biriydi.
yıllar yıllar sonra da hatırlanacak, önemli tarihlerden biriydi 25 temmuz.
kardiş ve kısçe için özel bir hediye almadık biz.
beraber yaptığımız herşeyden daha özel bi hediye yoktu zaten.
bir kart aldık.
çok güzel bir kart.
yazdım içine.
ne hissettiğimi;
yıllar sonra hatıra olacak olan o tarihin o an için "şimdi" demek olduğunu ve bunu bilerek her saniyeyi coşkuyla yaşamamız gerektiğini.
ikisini de çok, çok sevdiğimi ve birbirlerini seçmiş oldukları için teşekkür etmek istediğimi.
yazdım.
kardiş kartı düğünden bir gece önceki o keyifli gecede okudu. sarıldık.
kısçe düğünün ertesi günü okuyabildi. okurken akmaya başlayan gözyaşları benimkileri de tetikledi. eni konu ağlayacaktık ki, toparlandık 8)
(çok duygusal bu kısçe'cim yaa, kıyamam!)

not 2:
düğündü işte, gittik eğlendik geldik nihayetinde ama neden bu kadar uzun uzun yazdım biliyor musunuz?
şimdi değil belki ama, seneler, seneler sonra, resimler kadar önemli olacak çünkü bu satırlar.
ve ben kaçırmak istemedim.

samimiyetle öperim canım sizi.
hepinizi.



merdiven tepesindeki saklambaç. düğün sonu

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Bölüm 2...

Mekana dışardan merdivenle çıkılıyor.
Ayakkabılarımın topukları 10 küsur santim ki o kadar küsur kadı kızında olmaz inanın (alper, olmaz di mi 8))
Etek yerlerde, arkası epey gerilerde.
Çıktık.
Bir kısım insan var, kimini tanıyorum, kimini tanımıyorum.
Tuhaf bir durummuş bu ev sahibi olma durumu.
Sanki tanıdığın tanımadığın herkesle, tanışıyormuş gibi davranmak durumundasın.
Hoşgeldiniiiiiizz.....
Merhaba, buyrun lütfen!
Tanımadıklar kibarca gülümseyip geçiyorlar.
Tanıdıklarla öpüşme sarılışma iltifatlaşma faslı.
8)

Salon dolmaya başladığında nikah saati gelmişti.
Nikah saati gelmişti de, gelin damat henüz yoktu.
Resim çekimi uzamış.
Birkaç resim stüdyoda çekmişler, biraz da dışarda, çayırda çimende.
Fotoğrafçı şöyle yap böyle yapma dedikçe kardiş sinirlenmiş.
-ne gerilim veriyon yaa, diye çıkışmış adama. (gerilim veren kendisi, haberi yok)
Kısçe elindeki çiçeğe bakmaktan şaşı olmuş, kardiş abuk pozlar vermemekte direnmiş.
E haliyle uzamış biraz.
Uzamış uzamasına da, bu planlardan sapma demek.
Dj (kuzen sayılır bizim, halamın torunu. Ama akıl 10 karış havada bi çocuk, eski bi yazıda şikayetlendiğimi hatırlıyorum. Annesini çok küçükken kaybedip, sonra gerzek babasının yanında amerikada heba oluş bi çocuk bu) hasta!
Olabilecek, çıkabilecek tüm aksilikleri önlemek için milyon kere kontrol et her şeyi, ama çocuk hasta olsun!
Zaten geç kaldı.
Müzik çoktan başlamış olmalıydı, bizimki penisilin iğnesi olup geldiğinde.
Ayakta zor duruyor yavrum, ter içinde.
Neyse, bi şekil idare edilecek artık diye sakinleştirme gayretindeyim kendimi.
Her şey planlı zaten, insiyatif gerektirecek bi durum bırakmadık.
Nikah öncesi kokteyl girişinde çalınacak müzikler belli.
Giriş müziği belli
İlk dans belli.
Tebrikleşme faslı sırasında çalınacaklar hazır.
Vur patlasın çal oynasınlar tamam.
Di mi...
Kontrollü yani herşey.

Ben bi oraya gidip gelenlerle laflıyorum
Bakıyorum kapı boş kalmış oraya seğirtiyorum
Bakıyorum merdivenden çıkanları tanımıyorum, hiç çaktırmadan uzaklaşıyorum
bakıyorum.....aha!
len eteğimin arkası, yerde sürünen kısımda ufak bir yırtık, topuk oraya bi girerse uçarım. Arkada sökülen uç kısmı kopartıyorum.
Bakıyorum..saate.
Az kaldı.
Ne zaman geleceksiniz diye kardişi arıyorum, açmıyor.
Gözüm karkalarda.
Onlardan çıkış için haber bekliyorum.
Diyorlar ki 3-5 dakika sonra gelecekler
Tamam.
Tamam da,
Dj geliyor yanıma:
-Ablaaa...giriş müziği yok!
-neeeaaaaaaa!!!!!! nası yok?
-yok abla, bilmiyom, abimler yazıp verdiler bana müzikleri ama hangisinin giriş müziği olduğu yanında yazmıyor, sen biliyo musun?
Allahım ter bastı.
Kısçe milyon kere dedi ki, çok önemli değil bir şeylerin çalış sırası zaten, girişte, dansta sorun çıkmasın da!!!
Giriş müziği yok!!!!

Karnımda uçuşan kelebekler, son nefeslerini de verip öldü galiba.
Bi fenalaştım.
Koştum dj masasına.
Kağıtlar, cd’ler...
Baktım kısçenin yazısı ile bir liste.
Giriş müziği: şu cd, 7 numaralı parça!
Şükürler olsun.
Cd’ler içinde o cd’yi de buldum.
“Yavrucum, bu cd. 7 numara. Aman diyim, gözünü seveyim, gözün karka’da olsun, merdiven başından işareti çakınca, gir müziği”

Koştum merdiven başına.
İki gözümden biri aşağıda, biri yanda (olabiliyormuş evet 8))
Ellerim titriyor, midem yanıyor, nabzım arttı.
Hah!
Hah?
Anam!
Bizimkiler tam girecek onlardan önce, geciken bir gurup misafir işgal etmesin mi merdiveni.
Etmesindi ama etti.
Karka ile dj arasında da iletişim kopmasın mı?
Kopmasındı ama koptu!
Dj müziği çalmaya başlamasın mı!
Başlamasındııı... 8(
Misafirler sırıta sırıta kapıda hoş bulduk demesin mi.
Sel nerdeeeeeee!!!!
Len, müzik sus!
Başlamış müzik susar mı, susmaz.
Dj devam ediyor
Karka eliyle boğazını kesiyor
Ben dj’e koşmak üzereyken gözüm karkaya gidiyor
Karka devam diyor
Müzik devam
Müzik devam çocuklar yok.
Misafirler anlamsız bir halde.
Derkeeeen..
Karkalardan istanbul’dan geleni eline mikrofonu alıyor
“Sevgili misafirlerimiz.......”
Len resmen anonsa geçti çocuk zira müziğin etkisi azaldı, dikkat çekmek lazım.
Derken diğer kankalar elleri patlatırcasına alkışa başlıyor
Bizimkiler merdivenin ortasında duruyor.
Koşturma durumundayım da
Nereye ve niye koşuyorum bilmiyorum.
Alkışlıyorum,
Kolumdaki fotoğraf makinası oraya buraya çarpıyor
Anam! Makina! Resim.
Hemen resim çekmeye girişiyorum.

Çocuklar salona intikal etti.
Alkış kıyamet gırla gidiyor.
Kısçe galiba nefes alamıyor
Kardişin de gözbebekleri helezon olmuş, 8)
Transta gibi sürekli sırıtıyor.

Masaya geçip oturdular.
Nikah memuresi geldi.
Sonra kısçenin amcası
Sonra fundam.
Şahitler.
Falan filan filan,vıdı vıdı şudur budur derken..
Sen kısçe hanım, bu kardiş beyi eşin olarak kabul ediyor musun?
-EVEEET!
Böhüüüüü..... gözlerime bişeyler kaçıyor.
Bi bana değil üstelik, kısçe dağıldı, hüngürdememek için kendini zor tutuyor (sonradan öğrendim. Evet der demez annesiyle göz göze gelmişler, annesi ağlamaya başlamış. Kısçe naapsın, güzelim benim, salmış gözyaşları)
Sen kardiş bey, kısçe hanımı eşin olarak kabul ediyor musun?
-EVEEETT!
Hüngüürrrrrr... yok daha duramam ben, içimdeki ağlak saklambaç gözlerimden kaçmak için zorluyor, tutamıyciim, içim şişti, gözüm dursa burnumun direğinden çıkacak yaşlar galiba, sızlıyor. Ağlıyciim...
-ŞAKŞAKŞAKŞAKŞAKŞAK.......BRAVOOO, SAK ŞAKKK.......
Şampanya patlıyor.
Benim Cuma gecesinden hazırladığım 2 şampanya kadehi sel’in elinde masaya geliyor.
Kadehlerden birinde papyon, gömlek, düğme var. Smokinli kadeh
Birinde tüller, inciler, gelinlikli kadeh.
Kardiş dikip içiyor:
-Ziyan olmasın!

Tebrik mebrik ayağa kalkıyorlar, hasta dj müziği giriyor.
İlk dans müziği 5 dakikanın üzerinde.
Birkaç dakika sonra kardiş yanına çağırıyor resim çekme telaşındaki beni:
-ya kessin müziği çok uzun bu, dönüp durmayalım.
Koşuyorum dj’e.
Kes kes, bitirsinler, diğer dans müziklerini gir.
Değiştiriyor.
Oh.
Giriş tamam, ilk dans tamam.
Bitti telaşım.
Sel geliyor, dans ediyoruz.
Ortada diğer çiftler de var artık.
Eğlence başlayabilir benim için.
Kovuyorum saatlerdir karnımda midemi kemiren kelebekleri.
Artık eğlenebilirim.

Devamı sonra (e haliyle...)

28 Temmuz 2009 Salı

bölüm 1

yani nikah öncesi kısım.

zaten uyuyamadım geceden.
cuma akşamı annemlerdeydik.
yemek, sonrası biraz rakı falan... babam, kardeş ve sel balkonda muhabbete verdiler kendilerini. babam ve sel başlamıştı, üstüne kardeş geldi, katmerlendi. kardeşin evde son bekar akşamıydı. sohbet güzeldi, zaman özeldi. bitiremedik.
eve dönüp yattığımızda saat 2'yi geçiyordu.
5 civarı uyandım. sonra uyuyamadım. 6'yı geçerken biraz dalmış olmalıyım ama saat 7'de çalınca uyanıp kalktım. kalktık. gün bu gün!
kahvaltı için annemlere gittim.
kardiş evden çıkmak üzereydi.
bi sürü iş saydı: gidip bizim dj kuzen alınacak, onunla beraber başka bir adrese gidilip müzik sistemi için gerekli bir alet alınacak, sonra düğün mekanına, orda son kontroller, sonra berbere gidip saç kestirecek vs...
çıktı evden.
bir süre sonra babamın telefon çaldı.
kardeş!
evin 3 adım ötesinde kalmış arabayla.
gülsün mü ağlasın mı bilemiyor, araba durmuş, ve çalışmıyor.
babam gitti yanına.
servis arandı, çekici çağrıldı, daha 3-4 gün önce bakımdan çıkan, ve bin liranın üstünde para yiyen araba, çekici tepesinde servise çekildi, damatla beraber!
kardeşin yapması gereken işler karka'ya devroldu, çocuk tam anlamıyla kardeşi yedekledi, bütün işleri halletti.

biz?
biz kahvaltıdan sonra oturduk, gerindik, lafladık falan.
sonra aynaya baktık ki, saçlarımız var!
üstelik gayetle paçoz halde.
yani:
kuaföre koşmalı tabi.
tabi tabi.
ben, annem, fundam ve istanbul'dan gelen bir ahbabımız, beraber kuaföre yollandık.
kuaför yakın, arabayla 5 dakika.
da,
araba nerde -->aşağıda
arabanın anahtarı nerde --> arabası bozulunca, ihtiyaç olur diye kardişe verdiydim.
kardiş nerde --> dağa kaçt....ee yok, servise kaçtı
yedek anahtar --> sorun yok, annemlerde.

aldım yedek anahtarı, indik aşağı, bastım düğmesine.
tık yok.
bi daha, bi daha, bi daha....
len açıl.. uzun tırnaklarımı saplayıp duruyorum anahtarın üstündeki açık kilit resmine.ı-ıh. pili bitik, bişeyi mi bozuk bilmem açmıyor arabayı.
e uzaktan açmazsa yakından açar diyerek ben anahtarı kilide sokayım ki....
evet açtı açmasına da, bir cayırtı, bir gürültü anlatamam.
gerizekalı arabam aha da beni kaçırıyorlar diye düşünmüş olacak var gücüyle bağırıyor.
allahım susturmak mümkün değil.
hiçbir düğme çalışmıyor
aç kapa işe yaramıyor
viyuv viyuv viyuv..
ciyuv ciyuv ciyuv..
dit dit dit
dot dot dot
dat dat daaaat..
ciyuuuvv daatt
viyyuu diitt...
çıkartabileceği bütün, ama bütün sesleri en yüksek tondan çıkartıyor araba, mahalle ayağa kalkacak, cümle canlı bünyeler cama balkona üşüşecek, arabanın yanında çırpınan bi salak saklambaç görecekler.
sel'i aradım, çaresizim.
ciyuuuuv ciyuuuvv.. seeeelll, bu öttü, susmuyor ben ne yapayım, daaaattt daaaattt...
sel ne yapsın uzaktan!
"seeel.. bişey yap, sustur şunu, valla deliricem, anahtar bul, telefona tut, düğmeye bas, telefonu arabaya tutacam...." (söylemiştim, çaresizim 8))

of, anlatırken sinir oldum.
nasıl oldu bilmem ama sustu bi süre sonra (bana saatler gelen dakikalar sonra, ki bu süre içinde ben kapıyı onlarca kez açtım kapadım, öten arabaya binip çalıştırdım, üstüne kornaya bastım... kilometrelerce uzaktan bile duyulabilecek şiddette çirkin sesler çıkartan arabayla resmen boğuştum) Duyulmadık tuhaflıkta çıkarttığı tüm sesler tükenmiş olmalıydı. sustu bi daha ötemez olasıca!
bindik arabaya, gittik kuaföre.

indik, kitledim. Ama gel bana sor nasıl elim titredi kitlerken.
geri geldiğimizde 500 kişiye rezil olmadan açabileyim diye dualarla bıraktık arabayı.

kuafördeyiz.
bizim ahbap fönlenecek, kolay.
fundamın uzun platin sarı postiş takılıp, biçimlendirilecek.
ben ne olacam emin değilim.
annemin kısa saçları ne olabilir, kuaför emin değil.

oldu.
hepimiz şahane olduk.
fundam en havalıydı galiba, adam iyi kotardı, allahı var.
gerçi benim dağınık, dalgalı, yarı toplu gibi, eski zaman saçlarına benzeyesi, ve asla bozulmaması gerektiğini ifade ettiğim saçlarım kuaförü biraz zorladı
-ah biraz daha uzun olsaydı, diyip durdu.
-valla 8-9 aydır kestirmiyorum ben, anca bu kusura bakmayın dedim.
kıvırdı, fönledi, tokaladı, spreyledi..
arkası kabarık, dalgalı, bukleli, dökümlü bişey çıkardı ortaya.
amaaa.. ne demişler, aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz.
ben kalktım yerime annem oturdu!
en uzun tel 10 cm yok.
-nasıl yapalım?
-valla şöyle havalı, toplu, dalgalı bişey olsun. ha bi de hiç bozulmasın!
-ama çok kısa
-e o da sizin ustalığınız işte, neticede manava gitmedik, kuaföre geldik değil mi.
-kıvrılmaz ki, kısa...
-e eldeki malzeme bu, idare edeceksiniz valla.
neyse adamceğiz kastı mastı bişeyler yaptı. krepe mrepe dikledi saçı, biraz da biz müdahale ettik, tek tarafını iyice yapıştırıp, bir tarafı kabartıp falan modern bişey çıkarttı ortaya, ki kendi de şaşırmış olabilir 8)

yürüdük arabaya.
hadi bismillah!
çling..
aha! Yarabbim büyüksün!
açıldı araba tek seferde.
oh şükür. (insanın mutluluklarının düşebileceği seviye açısından ibret verici, değil mi)

yine annemlere. bizim yokluğumuzda şehir dışından yeni misafirler gelmiş.
biraz hal-hatır..
babam gelmiş, ondan havadis: serviste arabanın sorunu giderilmiş.
saat: 2'ye geliyor.
3'te düğünün yapılacağı yerde olmamız lazım. kısçe gelmemizi istedi, saçı ve makyajı orda yapılacak.
sonra da orda giyinip düğüne katılınılacak zaten.
yani 1 saat sonra evden çıkmamız gerek. geri dönüş yok.
ev kalabalık.
Makyaj da ciddi iş.
O sebeple,
annem ve ben bizim eve geldik. makyaja.
onu sür, bunu sür
farım az mı?
allık fazla mı?
bakayım senin aylaynır simli mi?
ay dur dur bak şundan var bende, sür..
kaş fırçası.....
ruj kalemi...
şu kirpiğim uzun kalmış, kes biraz..
derkeeeen
oooohhhhhh.......
biz miyiz aydaki 8))

saat 3'e gelmek üzere.
elbiseler, ayakkabılar, gereken tüm malzemeler alındı, sel bizi gölbaşına bıraktı.
gittiğimizde gelin makyajı başlamıştı.
saç sarılı, süsleniyordu kısçe.
gelin odasına eşyaları bıraktık, kuaför salonunda beklemeye başladık.
bu arada ben:
gösterişli bir makyaj, yapılı saçlar, kesik bir kot pantolon, turuncu penye straplez bluz, kırmızı benekli ayakkabı şeklinde bir uyum abidesiyim. altı kaval üstü şişhane!
uzatmayayım (farkındayım zaten yeteri kadar uzattım, da, zaten bunalan "eeehh" diyip gitmiştir, okumamıştır, şurda biz bizeyiz )
efendim, gelin saçı ve makyajı da tamamlandıktan sonra sıra gelin'in giyinmesine geldi elbet.
vallahi zor iş giyinmek.
erkek kısmı anlamayacaktır belki ama, o tarlatanı eteğin altına sokup bele oturtmak, üst parçayı -ki arkası korsajlıydı- kurdelelerini çekeleye çekeleye sıkıp, bele oturtmak, arkasını düzeltmeye çalışırken, eteğe basıp gerisin geri bozmamak zor iş.
kısçenin arkasında ben, annesi, annem, herkes bi ucundan bişey tutuyor, çekiyor 8))

ama oldu.
kısçe bir prenses!
Fekat sıkışmış bir prenses.
-ee.. ben tuvalete nasıl gidicem? 8))

kardiş de geldi o sıra.
aman da aman kuşak da bağlarmış.
papyon da takarmış.
ay ay ay maaşallah!
tam biz de artık giyinsek derkeeen.
tık tık..
oooo buyrun!
karka'lar grubu!
kardişin tam tekmil kankaları.
biri hep bildiğimiz karka.
biri onun kardeşi
biri istanbuldaki kanka ve de onun eşi.
daldı beyler odaya: giyineciz!
e iyi biz de giyineciz.
bu 3 koca adam kendilerine banyoyu uygun buldular, odayı bize bıraktılar.
annem, ben, kısçe'nin annesi, karka'nın eşi...
etekler, ayakkabılar, takılar, çantalar, şunlar bunlar ortada uçuyor.
-karkalarrr
-heee?
-haber vermeden çıkmayın banyodan sakın
-taaam
soyunduk, giyindik, rötuşlandık derken
hazırdık ama , yukarıya misafirler dolmaya başlamıştı, karşılayan kimse yok!
kardiş ve kısçe fotoğraf çekimine geçtikleri sıra, biz de salona doğru yollandık.
bizimkilerle de kapıda karşılaştık, fundam, annanem, babam, sel...

gelecek bölüm:
başlıyoruz..

gelicem 8)

27 Temmuz 2009 Pazartesi

önce özetler... (düğün!)

kısçe-ben-kardiş
düğün bizim, sahne bizim... 8))



detaylar sonra:
kardişin araba düğün sabahı nasıl bozuldu
saklambacın araba mahalleyi nasıl ayağa kaldırdı
nasıl ve nerde giyindik
giriş müziği krizi
dj penisilin iğnesiyle ayakta zor dururken
kardişe bilezik takmaya çalışanlar kim?
erkek tarafı nasıl çoştu.
resim çektirmek nasıl unutulur!
ve..
gelin düğün sonuna nasıl fenalaştı!
birleştirilen sandalyelerde yatan geline ne oldu?
hepsi ve daha fazlası...
bi ara =)

23 Temmuz 2009 Perşembe

düğünden önce son çıkış

yarın izinliyim.
evle ve kendimle ilgili işlerim var düğün öncesi.
yani,
hafta sonu da yazamayacağıma göre,
düğün öncesi son yazı bu.
o zaman buyrun bakalım:

akşam annemler geldi yemekten sonra.
demiştim ya benim eteğin kuyruğu toparlanacak ve çiçeği dikilecek diye.
hah, işte onu yaptık.
eteği ve ayakkabıyı giymiştim, üstümde tişort.
"aaa ama bi giy üstünü de, tüm görelim" dediler.
giydim.
yatak odası boy aynasının önünde kabarık tuvaletli bir saklambaç, etrafında ay ay maaşallah, maaşallah, tahtalara vur, ay nazar boncuğu yok mu.. vs dolaşan 3 kadın: annem, fundam, annanem. insanın kendini bilmesi iyi bişey, yoksa bizim kadınlara kansam "hieeyytt.. dünyanın en güzeliyim be, kimi istesem tavlarım, var mı karşımda dayanacak erkek" diye atarım kendimi ortalığa. öyle şişirdiler egomu 8)
salona geçip babama ve sel'e gösterdim kılığımı.
onlardan da tam puan aldım.
sel biraz dırdırlandı: kesin sana bi sürü insan asılacak, biliyorum ben, üfff dedi.
kim asılacak yaaa, bütün sülalem ordayken? dedim.
bak da gör dedi.
haha.. yani çok mu güzelim? dedim.
doritos reklamlarındaki cem yılmazın yanındaki şaşkın adam vurgusuyla "korkuyorum!" dedi.

kendi yaptığım kolye ve küpe takım da bitmişti, o da tam puan aldı katılımcılardan.
aa dur pazartesi resmini koyayım da sizin fikirlerinizi de alayım.
boşa şişirdilerse beni, bileyim 8))

kardiş ve kısçe bugün-yarın izinliler, görüşmedilerse, yeni kavga yoktur. zaten kardiş bekarlığa veda hesabı arkadaşlarıylaydı dün gece, taa 4'te gelmiş, halen evde uyuyor bile olabilir.

öğlen gidip 2 şampanya kadehi aldım. birini papyonlu damat, birini de tüllü müllü gelin gibi süslemek niyetindeyim, gelin ve damat şampanyayı içerken ellerinde bu kadehler olsun deyü.(evet, gelini de damadı da çok seviyom, hı hı.. her şeyleri çok güzel olsun istiyorum.)

annemin kuzeninin kızı düğün için elbise diktirmiş, beğenmemiş bi elbise daha diktirmiş, ayakkabısı, çantası falan.. bizim gelinlik için verdiğimizden fazla para vermişler. yani çok afbuyrun "O-HAAA" denilecek bir miktar. çocuk üniversiteden geçen sene mezun, işsiz(bu kafayla neden işsiz kaldığına da şaşmamalı ya), anne emekli, baba vefat etmişti. yani aslında kıt kanaat yaşıyorlar. gerçekten üzüldüm. benim nerdeyse elbise, ayakkabı, çanta üçlüsüne verdiğim paranın 10, yanlış değil 10 katı para harcamışlar. he, benimkine takı da dahil tabi. yazık yav! ne olacak o çocuğun bu hali!

çanta? geçen işportadan almıştım 5 teleye. üstüne bi numara yaparım diyordum. önce boyayım dedim. oje? evet olur, ama o renk ojem yokmuş. açık renk simli bi ojeyi sürüp, daha kurumadan üstüne de bronz far ufaladım. kurudu, baktım, oluyor. sevindim.
sonra ben bu işlemi çantanın tüm yüzeyi için denedim.
projenin tasarı kısmındaki yaratıcılık takdire değer olsa da, pratiğe dökme aşamasında, imkanlarımdaki zavallılık acıklıydı, yerde oturmuş bi saklambaç, bi oje, bi far, kulak pamuğu, ıvır zıvır... küçük alanda deneyip başarıya ulaştığımı zannettiğim yöntem büyük alanda yemedi! rezil oldu görüntü. asitonla sileyim dedim, vallahi resmen heba oldu çanta, tüm boya çıktı, böyle bulamaç gibi bi pislik... 8)))

eteğin altında kesilen parçanın kumaşı vardı, onu aldım geldim. annem, fundam, ben, hatta sel, akıl yürütüp model uydurduk. organze kumaşı kıvırıp büküp çantanın kapağına sıcak silikonla yapıştırıp, eteğin arkasında diktiğimiz çiçekten kopup düşen parçayı da üstüne yapıştırıncaaa..
ay ne anlatıyorum uzun uzun yaa. ekliyim resmi sonra 8) ama iyi oldu ha! valla bak 8)

annemler geliyo diye mikrodalgada 7 dakikada pişen ıslak kekten yapmıştım, onu da yedik.

50 santim topuklu ayakkabılarımı fundam denedi 8) dener denemez ayağa kalkıp boyunun uzunluğuna şaştı, o sırada olay mahalinden geçmekte olan, çayını doldurmuş yerine oturmaya niyetenmiş olan Sel'in omzuna attı kolunu. 8))) şunun için gülüyorum, ailede en uzun sel ya. ayakkabıyı kim giyse hemen sel'e yanaşıyor. zira ben de "nooldu sana ya, kısaldın mı, ay sen bu kadar mıydın, püüü" diye diye dolaşmıştım yamacında bi gün önce.

saçlarımı nasıl yaptırsam bilmiyorum. annem de fundam da kıyafetime eski zaman saçları tarzı bişeyin yakışacağında hem fikir. ben de. bi sorun var, bende yeteri kadar saç yok 8)

çerçey'e tül takıp, o gün evde küçük nedime gibi dolaştırsak ne komik olur dimi 8)))

veee..

böyleyken böyle. özetle çok sevgili kardişim, canım ciğerim, cumartesi akşam evleniyor. eğer bi arıza çıkmazsa, yol kesen çocuk, kapı açmayan garson, ne bileyim bahsiş için yapılan türlü çeşit şaklabanlığa falan da denk gelmezse.... kazasız belasız gidip vur patlasın, çal oynasın eğlenecekmişiz gibi görünüyor.
kendi düğününde çok eğlenmiş, (demiştim ya, kendimi sadece eğlenmeye programlamıştım, damat kaçtı deseler tınmayacak durumdaydım) biri olarak yine çok eğlenmeyi ve çok eğlenmelerini sağlamayı umuyorum. aile tarihimizin milatlarından biri cumartesi olacak. hayırlısıyla mutlu mesut geçirmeyi diliyorum.

bilimum detaylar, notlar, ve belki kısmen resimler önümüzdeki hafta burada olabilir.
nolur dua edin de kardiş maraza çıkarmasın 1,
erkenden kafayı bulup rezil olmasın 2,
kısçe ile son dakika kavgası yaşamasınlar 3,
saçlarım en azından nikaha kadar sağlam kalabilsin 4,
herkes mutlu olsun 5

hadi öpiym.

22 Temmuz 2009 Çarşamba

pekii bugünkü rapor nedir?

şudur:
teee üniversite mezuniyetinde giydiğim gümüş grisi takımımı giydim. nedense hiç giymem bunu, biraz da unutmuştum zaten. pantul ve arkadan düğmeli kolsuz bi üst. pantul epey kastı. oturma yerlerim genişlemiş. 8)

öğlen moderin zabahlar (bir radyo programı) ekibi burdaydı. bunu ankara ahalisi dışıda tanıyan yoktur sanırım ama kendileri pek sevip saydığımız 3 eğlengeçli muhabbet adamı radyo odtü'den 8)

annemle fundam "nikah şekeri falan istemez" diyen kardiş ve kısçeye süpriz olsun diye nikah şekeri almaya gitmiş. e bi sorun beğenirler, beğenmezler dedim... bilmem ne karar çıkacak.

annemler akşam bize gelecekler ve giyeceğim elbisenin eteğinin kuyruğu üzerinde düzenleme yapıcaz.

düğünde giyeceğim 50 santim topuklu ayakkabıları dün evde giydim, ayağım alışsın diye. af buyrun dünyanın en eski mesleğini yapmaya yeltemsen (tövbeler olsun) ayakkabı masrafım olmaz 8) sel pek beğendi, evde hep böyle gez dedi.

kısçe ile mesajlaştık. kardişle eskiden aynı yerde çalışıyorlardı, ve kısçe bizimkine bey diye hitap ediyordu. önce bey diyordum, sonra bey hitabı kalktı, şimdi "eşim" oldu. resmen evrim geçirdik dedi. 8)) çok heyecanlı ve mutlu. allah bozmasın. amin.

mesai saatinin sonuna geldiğim şu dakika itibariyle cümlenizi şappadanak öper, fırlar giderim bu yerden 8)

21 Temmuz 2009 Salı

salı itibariyle

kitabım bitmişti, evde eski polisiye bi kitap buldum, onu okumaya başladım.


alınacaklar listemde 3 kitap var kitapyurdu'ndan sipariş edeceğim, ama sanırım haftaya sipariş vericem.


akşam saçlarımı boyayıp, yaptığım kolye ve küpeyi tamamlamam gerek ("yaptığım" bu gibi şeyler için kullanılan bir kelime değil. şöyle söyle: "kolye ve küpe kendi tasarımım" havalı olsun.) 8)


kısçe mail atmış, cumartesi günü saçı ve makyajı yapılırken benim de yanında olmamı istiyor, zevkime güveniyormuş, olmadığı yerde olmadı diyebilmem için. tabi gelirim dedim. bu da şu demek cumartesi kendi kendimi hazırlamam ve giyinmem oldukça erken tamamlanmalı. çünkü gelin saçı, makyajı, fotoğrafı... yani herşey düğün mekanında yapılacak. öğlen oraya gittikten sonra geri dönüşümüz yok!

gelin arabasını karka kullanacakmış! (link veremiyciim, karka kim diyen kardişin ameliyat yazısını okursa hatırlar, kardeş kankası kendisi.) çooo münasip bence. 8)

kardeşin başka bi arkadaşıyla da gizli saklı iletişim halindeyiz. bu çocukceğiz düğüne gelemeyeceğini bildirmiş, yurt dışında olması gerekiyormuş. geçen hafta gelip derdini anlatmış, hediye getirmiş falan. (başka bi şehirde yaşıyor kendisi) ama sonra bi değişiklik olmuş durumda. gelebilecekmiş. ve fakat hazır gelemiycem demişken, bari süpriz yapayım demiş. bizimkinin karşısına o gün çıkacakmış. hah, bize ne diyeceksiniz dimi, bana da ne sonuçta da.. beni arayıp duruyor, sakın söyleme, ben gelecem ama o gün seni arar adresi sorarım, yolu sorarım vs. eyvallah dedim de, kardeşim elinde davetiye var, yolu niye bana soruyorsun diyemedim tabi. bi de tekrar tekrar arıyor, "naber güzelim" falan. sel gıcıklandı. zira çocuktan pek haz etmiyor bir kaç sefer görmüş olmasına rağmen. ("güzelim" hitabından haberi olsa hepten çıngar çıkar yeminle) çok yakışıklı ve havalı bir tip olmasının bunda etkisi var mı bilmem 8))


evet kirpikler duruyor. zaten tek tük çıkan olursa yerine yenisini yapıştırabilirim. şerit kirpik değil ya.


akşam bi süre fundamın kucağında oturdum. ama kendi istedi 8)))


sel hala saçını kestirmemiş, alnının başladığı yerden bir tutamı aşağı çekersen, burnuna, neredeyse bıyıklarına kadar iniyor. ha, bırakınca yukarı fırlıyor ayrı 8)) alev görüntüsü gibi kafasının üstü. (çaki'nin biraz daha alevli olanı, çaki kim dersen, bak yanda. rugrats çizgi filmindeki çaki.)


eceminkine benzeyen gri ayakkabılarım var, büyük gri bi çanta alıyordum, beğenmiştim de, aman neyse diye almadım. sonra almaya karar verdim, bulamadım 8( e bulamazsın tabi, işportaydı! kimbilir nere gitti adam.

son lens çiftimi takmıştım pazartesi. normalde 1-2 ay kullanıyorum. birden aklıma geldi, ben şimdi cumartesi bu lensi takarken yırtsam, düşürsem vs. yedek lens de yok! ne halt ederim! kör kör kalacak mıyım yani. vay benim dertli başııııım... kardeş düğünlerinde el yordamıyla mı dolaşacam, 10 küsur yıllık spor çerçeveli gözlüğü de takamam ki, kirpiğe değer!! hem-men internetten yeni bi kutu 5 nömra lens istedim, 24 saat geçmeden getirdiler. 8))

2 haftadır evde zerre yemek yok, düşünüyorum da, ne yiyoruz biz yaaa?

hatırladım, ben zaten birkaç akşam arkadaşlarımla dışardaydım, 2 akşamı da ailelerde beslendik, kalanı da dışarda yedik vs.. ben yokken sel de yumurta makarna falan yidi herhal. yazık yav!

e bu akşam ne yiycez. oofff...

sıkıldım kendi kendime. gidiyom!

20 Temmuz 2009 Pazartesi

bi haftasonu dökümü

ön not:
aşağıda sayfa işgal eden yazıyı okumaya niyetlenenler için uyarı.
yazı yüz kaslarında gevşeme, bilgide kültürde genişleme, zekada gelişme vaadetmiyor kesinlikle. valla bak. hafta sonu ne yaptımdı diye düşünürsem sonra, hatırlatıcı olsun diye yazdım. esasında hatırlanacak bişey yapsaydım da yazsaydım daha mantıklı olurdu ama, neyse artık, bunla idare edecez.

cuma akşam Ayşe ile buluştum, zira cumartesi öğlen antalyaya dönecekti ve tekrar görüşemeyecektik. işportadan çanta aldım.

cumartesi akşamı için ayarladığımız arkadaş toplantısı, sel akrabası düğünü nedeniyle yalan olunca, görüşmeyi cumartesi gündüze almıştık ya, hah, işte kızlarla buluştuk. gidip bi cafe'de muhtelif şeyler içip, bişeyler yiyip, muhabbet ettik. o keyifli masa bırakılıp kalkılır mıydı yaaa!!
muhabbetin ortasında tuvalete gittim. geldim yerime oturdum. bir dakika sonra bi başka arkadaşım masanın yanında duruyordu! meğer ben tuvaletteyken arka masamıza gelip oturmuş bi erkek arkadaşıyla. kız samimi arkadaşım ama az görüşüyoruz. yanındaki arkadaşı (3-5 görmüşlüğüm var) "şu saklambaç değil mi" diye beni gösterince kalkıp yanımıza gelmiş. pek tesadüflü oldu. bir süre masalarına misafir gittim 8)

sel'in telefonu tenefüs sonu zil sesi gibiydi. kızlardan acıklı gözlerle ayrılıp eve döndüm ki hazırlanıp çıkalım. anne ve ablaları alıp düğüne gidicez ya 8(

gittik. allah sizi inandırsın.... kötüydü. o kadar diyim. (gelinin amcasının oğlundan bi küçük altın - sağolsunlar diye elindeki mikrofonla bağıran düğün çalgıcısı hala yaşıyormuş. artııı... havai fişek patlatmanın düşeceği bir seviye kalmamış!)

eve geldik. sel bi ara beni masada bırakıp amcasının oğluyla dolaşmaya gitti diye bi surat yaptım ki... neye surat yaptığımı anlamadı hiç ama, o ezik psikoloji ona yeter!

pazar kalkıp kahvaltı ettikten sonra kirpik yapıştırdım. ee. kardişin düğününe kullanıcam ya, elim alışsın. heh! oldu be. yok artık makyaj yapmıyım da çarşılarda film setinden fırlamış türkan şoray gençliği gibi gezmiyim.

çarşı evet. şahsım ayakkabıyı da alıp rahatladım ama sel insanına gömlektir, ayakkabıdır üst baş gerek.

gömlek aldık sadece. slim fit denen gömlek modelini yaratandan tasarlayandan allah razı olsun, aklıma gelirse akşam yatarken ruhuna, kendi ölmediyse dedesinin ruhuna bi fatiha yollarım. ince uzun adamlarla, göbekli tıknaz adamların tek tip giyinmek zorunda kalmaması büyük lütuf.

yoksa bu slim fit evelden vardı da, bizim görümcelerin mi haberi yoktu! senelerce, kol boyu denk gelsin diye büyük beden gömlek alıp palyaço gibi gezdirmişler çocuğu!

neyse mevzu o değil.

ayakkabı alamadık çünkü kısçe aradı, çağırdı. gittik, müzik seçmek, dans, giriş vs belirlemek için buluştuk evde. dj bizim kuzen. o da geldi. bakalım, düğünün ritmini ellerine teslim ettik.

7 dakikada pişen kek yaptım mikrodalgada. kakao olmadığı için keçi boynuzu tozu koydumdu, güzel olmuş. aferim.

eve döndük, yüzümü yıkadım. ana! kirpikler duruyor.

sabah kalktık, yastığı kontrol ettim, sonra aynaya baktım. ana! kirpikler duruyor.

duşa girdim çıktım. ana! kirpikler duruyor.

ruj sürdüm işe geldim. rahat oldu bu kirpik olayı be. başka makyaj gerekmiyo 8)

az sonra çıkıcam. 1 saat sonra da fundam geliyor ankaraya.

az sonra olmuş bile, ben gidiyom.

öptüm 8)

17 Temmuz 2009 Cuma

bugünkü durum

kardiş ile kısçe mutabakat antlaşması imzalamış.
şu son hafta birbirlerine fazla bulaşmamaya gayret edeceklermiş.
ben en az 2 tartışma daha bekliyorum ama, hadi hayırlısı.

akşam antalyadan gelen arkadaşım ve halihazırda ankarada oturan arkadaşımla beraber kız toplantısı yapıp, üniversite yıllarını anma, mevcut duruma söylenme ve gelecek yıllara endişelenme konularını da içeren bir buluşma gerçekleşticez. arada güler eğleniriz.

yarın akşam başka bi arkadaşlarımla buluşacaktık. aylardır görüşemediğim çok sevdiğim arkadaşlarım. gel gör ki ne çıktı. sel'lerin gıcık bi akraba düğünü!!!
öyle gıcık ve gereksiz ki.. yani gereksiz dediğime şaşırmayın, gereksiz zira düğünün gelin'i ve damadı neredeyse 1 senedir evli!!! ayyhh.. söyletmeyin beni!
bu salak düğün yüzünden arkadaşlarımla görüşememe fikri beni sinirlendirdi, erteleme pek mümkün değil çünkü biri izmire dönecek. mecburen buluşmayı öne çektik, akşam değil gündüz, öğleden sonra görüşecez. yine de üüff..

yarın, düğünden önceki son cumartesi. hala alınacaklar ve yapılacaklar var oysa. akşamı ziyan ettikleri için, arkadaşları gündüze çekince, gündüz için planladığım alışveriş vs sıkıştı. ben de kızlarla içip, o gerzek düğüne sarhoş gidersem kimse bana kabahat bulmasın. (1 sene önce nikah, bir sene sonra düğün ne demek biri bana açıklayabilir mi?)

saçlarımı boyamam lazım, boya da almadım daha.

sel aradı, yarın akşam bi yemeğe katılması gerekebileceğini söyledi. allahııım iiiinnnşşalllaaahhh!!
benim planın değişmiş olması sorun değil, yeter ki gitmeyeyim o düğüne! (kötü gelin saklambaç!! nihahahaaa...)

karpuzlu sakız güzel.

böyle.

16 Temmuz 2009 Perşembe

günün içinden

koyu renk giyindim, havadan mıdır nedir.
ankara tuhaf biçimde gün boyu yağmurlu, temmuz ortasında!
aslında seviyorum çok hoşuma gidiyor ıslanmak, her yerin parlak yeşil, havanın da gri olduğunu görmek.
çimenler kıpır kıpır. düşen damlalarla birlikte bir çimen, bi yaprak, bi ot kıpırdaşıp duruyor. her damlada farklı bir çimen oynuyor.
böyle canlı bişey gibi kıpır kıpır yerler. güzel.
öğlen kitap okumaya gittim, tenha bir mekana.
kuşlar için su havuzu var. böyle bebe küveti büyüklüğünde toprağa gömülü bişey düşünün. kuşlar gelip su içip gidiyorlar.
bu gün güvercinlerin toplantısına denk geldi sanırım. oturduğum yerden 1 metre ilerde 32 tane güvercin saydım.
havuzun yanında, sağında solunda falan.
hem içiyorlar hem yıkanıyorlar.
seyretmek çok keyifliydi.
şirkete döndüm, bir arkadaşım uğradı.
5-10 dakika lafladık kapı önünde. iyi oldu, özlemiştim.
yağmur tekrar başladı.
sonra kısçe aradı.
kardişle yeni bir kriz yaşadıklarının haberini verdi.
barışmıştınız dedim.
o önceki tartışmaymış (dünkü)
daha barışıp barışmadıklarını öğrenemeden,
barışıp sonra tekrar küstüklerini öğrendim.
vaktiniz var mı, konuşmaya ihtiyacım var dedi.
vakitten bol ne var bende!
dertlendi biraz.
bahçede üstüme yağmur atıştırırken dinledim.
kardiş telefonu kapatmış, konuşmayacak anlaşılan.
kısçe tepkisinde haklı ama söylediği sözün kardişi full şarj edeceğini de biliyordu tabi.
ay ne diyim.
üf.
sürekli tuzlu yer fıstığı yiyorum. fazlası ne yapar?
yağmur atıştırmaya devam ediyor galiba, bi kahve alıp da dışarı çıkayım.
kardişi bi de ben mi arasam, belki açmıştır telefonu 8)
sıkılırsam gelirim yine, tasalanmayın.

(niye tasalanasınız dimi. biliyorum ama o sözcüğü kullanasım geldi)
8)

15 Temmuz 2009 Çarşamba

tarihte bigün

bakkal mıdır dedir,esnafın biri yani, işsiz kalınca eski defterleri karıştırırmış ya (bi de sapık olanı var onun bişeylerini tartan, tövbeee..)
ben de eski mail'leri karıştırıyordum.
sel ile yazışmamız bu.
bi adamın maillere bakın, bi benimkilere.

ben: (yine canım sıkılmış, nereye saldırsam diye düşünmüşüm)
boş olduğun vakitler internet sitesi mi geziyorsun, güzel kız resimlerine mi bakıyorsun napıyorsun
Neden bana gülümseten, etkileyici karizmatik meyillerinden yollamıyorsun.
O da mı paraylan?
Huuuu...
Kime diyorum beeee...
Delirtme insanı.
Koca değil misin. Yazacaksın.

sel: (önce savunma)
bakmadım senden başka kadına
hayata tek aşk seninki bana
bu aşkla soluk alırım
böyle saçmalıklar getirme aklına

ben:(aman ne romantik tepki vermişim!)
vaaayy.. şiir ha! şaşırdım!

sel:(hala şiir konusunda ısrarlı)
neden ki
senin koca şiir nedir bilmez mi ki
durupta bakıyon ööle
sana şiirler yazan sel ölmedi ki

ben:(fazla şiir şüpheye düşürmüş)
kocaaaaa?
sen misin bu, bilgisayarı biri mi ele geçirdi?
hiişştttt..
kalkın o masadan bee, huuoopp!!!

sel:(şair olma yolunca azimli)
kocayım koca
hemde kos koca
sen habire kızıyon bana
bide durup şaşıyon yazdıklarıma
ne çabuk unutuyorsun
aşığım ben sana.
şiir miir hikaye
sen lazımsın sele
hep yanında ol ki
uzanabilsin hayallerine

ben:(allah müstehakını vermesin saklambaç! bi mail zinciri bu şekilde mi sonlandırılır 8))
E he 8)
Taam ozman.
Akşam alıyoz mu alışverişleri? (püüüü...)

sonuç:
flört konusunda yardıma ihtiyacı olan varsa, bana mail ile ulaşsın, özel ders veririm.
he hacı? ucuz veririm bak, yarı fiyatı? hı?

14 Temmuz 2009 Salı

bilanço

kayıtlara geçirilsin lütfen:
kardişin düğüne 10 gün kala durum şu:

*annemlerin eve negatif enerji bombası atılmış gibi.
*herkes gergin, sebepsiz sıkkın, moralsiz, bıkkın.
*akşam iş çıkışı uğradım. kedi bile ölü yatışında, yüzüme bakmadı.
*kardiş geldi, esas adam olarak gerginlik en çok onun hakkı zaten, üstüne arabasında da bi dolu arıza çıktığından, ölmüş eşek kurttan korkmaz noktasına gelmiş.
*kısçe, ehliyeti kimlik olarak kullananlardan. kardiş ona çalıştırıyor. da, kısçe duran arabada vites değiştirme talimleri yaparken debriyaja basmadığından şanzıman mı ne işte, bozulmuş. masraf çok.
*babam suçu yine kardişte buldu, ne alaka?
*gidecektik, gidemedik, kardiş " n'olur la, kalın da beraber yiyelim işte" deyü yalvardı, kaldık.
*yemekte, annem kaynaklı yeni bir trip dalgası esti. sinirlendiği başka bir konuda bişey anlatırken küfürlü konuşan kardeşe müdahele edince, "tamam ya sabret işte, gidiyoz 10 gün sonra" lafını duyan annem en tribal ve laf sokucu ifadesiyle "ha yani terk ediyorsun artık bizi öyle mi" dedi. sen bundan bunu anlıyorsan bravo yani diyen kardiş kalktı sofradan.
*annem haksız olmasına rağmen mağdure bakışlarıyla bizden onay bekledi.
*haksızdı.
*sel kardişin odasına gitti, bi süre sonra da ben. konuş konuş dinle dinle. kardiş şişmiş.
*annem bi süre sonra geldi "neyse hadi ben yanlış anladım, özür dilerim" dedi.
*annemin "hadi" sözcüğünün "aslında öyle değil ya, öyle olsun bakalım" anlamına geldiğinin farkındaydık tabi, "o hadi onun annelik payı" dedi sel, ikna etti kardeşi.
*çerçey de sinirli, gergin, alıcam ellerinden o olacak.
*kafasından öpüp, masaj yapıp gevşetmeye çalıştım, kızdı, bana vurup kaçtı.
*tam kedi bıyığı yerinde, yani yanağımın bir tarafında dudaklarımla kulaklarım arasındaki bölgede 2 uzun çizik var. kedi tırmığı.
*öbür tarafa da yaptırsam bildiğin kedi bıyığı dövmesi.
*düğüne kadar geçmezse diğer tarafı da çizdireyim simetrik olsun bari. kedi gözü makyajı yaparım, takım olur.
*sel ile tanışmamızın, yani kendisinin beni ilk kez görüp de, nedense evlenmeyi düşünmüş olmasının üstünden tam 11 sene geçmiş.
*arabaya bindim, çiçek vardı. 11 kırmızı gerbera. (neden gerbera da gül değil diyen olursa muhtemelen daha ucuzdu 8))
*11 yıl önce hayatıma girdin, hiç çıkma dedi.
*valla hizmet kalitesine bakar, bilemiycem dedim.
*hı hı gıcığım 8)
*eve gittik, duşa girdim, dökülen saçlarıma söyledim.
*oje sürdüm.
*bulaşık makinasını boşaltmadığım için, sabahki kahvaltı bulaşıklarını ve sonra çıkan bardak meyva tabağı vs bulaşıklarını yerleştiremediğimden mutfak çok dağınıktı, tüm bunlar oje sürdükten sonra aklıma geldi.
*kirli bulaşık grubuna yeni bir bardak daha ilave edip mutfaktan çıktım.
*gün bitmiş, uyudum.
*uyandım, giyindim, ıslak saçla yattığım için en derbeden görünümle bana günaydın diyen saçlarıma söylendim, 5 tokayla tutturdum, kafamın her yerinde saç öbekleri kümelenmiş bir acayip model oldu.
*kahvaltı ettik, bulaşık kümesine yeni bulaşıklar eklendi, makineyi boşaltıp, bunları yerleştirmek şart.
*işe geldim.
*annemle konuştum 6-7 dakika.
*kardişle konuştum 18 dakika.
*sel'le konuşmadım henüz.
*kardişle konuşurken dışarda çimlerin üstünde bizim buranın kapı önü kedisiyle oynadım.
*hava çok güzel, serin, esintili.
*saçlarım kepaze.
*antalyadan bi arkadaşım geldi sabah. akşam onunla görüşmem gerek.
*paraya kıyıp bi fön mü çektirsem, 3-5 toka daha mı alsam? (en iyisi tokaları söküp yeniden takayım)
*yazı bitti.

7 Temmuz 2009 Salı

kayıt altına almak için

bir sigaranın 5-10 metre olmasını dilediniz mi hiç.
bir sigara içimi denen sürenin 10 saat olmasını....
ben diliyorum şu an.
yok sigara falan içtiğimden değil.
penceremin önünden bu görüntü gitmesin diye. 8)

allahım kim buuu!!!!
nasıl yarattın yarebbim.
hangi ülkeden gönderdin buraya,
insan mı bu, erkek mi, tek mi, başka var mı benzerleri.....
ayyyhhhh..
bi fena oluyorum,
8)))
*****************
14:55 itibariyle:
başka bişey dileseymişim olacakmış, yeminle.
adam herhalde 95. sigarasını içiyor 8)))
az sonra köhür köhür öksürüp ölmezse eğer, kalan 3 saatte 3 paket daha içecek gibi görünüyor.
bi de,
gözleri küçükmüş.
tevekkeli değil habire gözlükle dolaşıyor, caka satıyordu.
bi gitti güneş, çıktı gözlükler,
biredpitt'in alası olan adam, çakma bired oldu.
hey allahım yaa, yeter git içeri içme sigara daha, ölüp gidecek gözümün önünde.
hadi bakiym!

6 Temmuz 2009 Pazartesi

bugün

dedim ki gidip nispet yapayım biraz.
övünmekti maksadım.
sonra "len, nispet ya da nisbet hangisi doğru ki" diye TDK'ya gittim.
nispet sözlükte yer alan biçimi ama arapça nisbet'den geliyor galiba.
yani ikisi de yanlış sayılmazdı.
neyse.
fakat baktım övünmekten ziyade kıskandırmak veya üzmek için yapılırmış.
vazgeçtim hemen.
üzmek mi!!
tam kaş yapayım derken göz çıkarmak olacaktı.
derdim sevincimi, mutluluğumu falan paylaşmak, övünmekti birazcık da.
ayyhhh..
uzattım ha!
şimdi baştan.

ben çok mutlu oldum bugün.
sabah telefonum çaldı, güvenlik görevlisi kargonuz var dedi.
öyle güzel bir hediye aldım ki.
kıskandırmadak kimseyi, yazıvereyim yine de, kendini bilir ilgili şahıs!
çoook seviyorum seni.
sonra
ünsüm yazmış, çok seviyorum seni, öyle güzel olsun haftan şaşırıp kal diye.
böyle pırıl pırıl oldu içim.
ağzım kulaklarımda duruyordum, duruyordum evet, yapmam gereken iş var ama, hataya gelmez. ben de kafamı veremiyorum.
derken,
penceremin tam önündeki tahta sandalyenin arkalığına bi çocuk saksağan kondu.
yeni palazlanmış.
cılız.
hani bunların gövdeler böyle şişman şişman yuvarlacık olur ya,
bunun ki cılız.
gözler de bebek gözü.
koca pörtlek şaşkın bakan bebe gözü.
annesi de geldi peşinden.
2 saksağan 1 metre ötemde.
annesi ağzına mama boşalttı, çocuk saksağan doğmadı, çekmedi ağzını.
ikisinin gagası arasında böyle tükürük salyası uzadı 8)))
anne uçtu, muhtemelen 2 metre ötede yerde duran kedi mamalarından kaçıracak yine.
bebe saksağan kafasını cama çevirdi.
gözgöze geldik.
camlar dışardan ayna olduğu için o beni görmedi
ben baktım şaşkın pörtlek gözlerinin içine.
sonra uçtu bu.
8))

masamda hediyem
kulağımda harika müzikler
ekranda içimi ısıtan sevgi sözleri.

şanslıyım yahu!
bi mutluyum.
e hi 8))

2 Temmuz 2009 Perşembe

senden başkaaaaa......

gündemimiz yine kardiş ile kısçenin düğünü.
müzik arayışçısı olarak görev yapıyorum.
konu başlığı en sevdiklerim.
eski 45'likler.
e tabi, haliyle, tabiatıyla, kaçınılmaz olarak... takıldım kaldım.

hastasıyım yahu!
bakmayın burada böyle ciddi ciddi oturduğuma
içimdeki kız çocuğu çıplak ayakla hoplayıp zıplıyor senden başka senden başka diye.
bi göksel söylüyor, bi füsun önal.
yetmiyor nana mouskori de milise mou diye devam ediyor.
gözümün önünde masum yüzü ve kibar halleriyle emel sayın, ispanyol paça pantolonu ve açık düğmeli dar gömleğiyle tarık akan var. bilir misin o filmi, yalancı yarim. hani emel'i tarık'ın nişanlısı diye yutturmaya çalışırlar tarık'ın abisine, ki o da metin akpınardır. heyhat şaka gerçeğe dönüşür ve tarık, pazarcı kızı emel'e gerçekten aşık olur.

velhasıl gittim ben burdan, uçtum gittim.
"dizlerim titrer sen görününce, hani o gelişin var ya"

kısçe'ye yollamıştım, cevap geldi
"nasıl bişey bu yaaa, 100 kere dinlesem bıkmam bu şarkıyı" diye.

belli olan şu yani.
25 temmuz akşamı 2 karış topuklarımız, yerlerde sürünen eteklerimizle beraber gelin-görümce zıplayıp durucaz ortada:
senden başka senden başka sevemem ben hiç kimseyi
senden başka senden başka olamam senden başkasıylaaaaa........

arayışa devam ediyorum .
az sonra bim bam bom diye dolaşmayacağımın garantisini veremem.

ben versem de sen alsan? olma mı?

buzdolabının üstünde beyaz tahta kalemi kullanılmak sureyiyle yazılmış bir yazı var.
hedef: bilmemkaç
(kaç olduğunu yazmıyım, ilgili şahsın sözhakkı doğmasın)
bu hedef sayı, sel kişisinin kardişin düğüne kadar olmayı planladığı kiloyu belirten bir rakam.
yani kardişin düğünde o kiloda olmayı hedeflemişti kendine.
-mişti diyorum zira neredeyse 20 gün kaldı hala 3-4 kilo fark var ulaşılması istenen rakamla arasında.
yanlış anlama olmasın diye belirtiyorum.
mevcut kilosu hedef kilonun altında.
yani kilo vermesi değil, alması gerekiyor.

şimdiiiiii
bi düşün ey insanoğlu.
"akşam tv izlerken kola içeyim yanında da cips yiyeyim" fikrini cezbedici bulmaz mı bi insan?
hı?
hadi cipse burun kıvırdın, yağlı dedin.
hadi kolayı fazla tüketmek sağlığa zararlı dedin.
anlarım.
çok afedersiniz, çok ayıptır söylemesi ama,
çifte kavrulmuş tahin ilen pekmezin karışımı kasede, nutellaya taş çıkartırcasına beklerken,
kilo almak isteyen bir insan bunu nasıl görmezden gelir?
bıraksan beni, tamam pekmez (ki kendisi tarafımdan zemkep diye bilinir) katmam ama, şekerli su ile karıştırıp 9-10 dilim ekmekle yerim ben onu.

ne olurdu bi yolu olaydı da, kilo almak isteyen ve vermek isteyen insanlar aralarında anlaşmak suretiyle kilo alışverişi yapabileydi.

faydası belirsiz bi dünya şey için kafa patlatan bilim adamlarına sesleniyorum:
incik boncuk bi sürü şeyle uğraşıp, yok atom çarpıştıracaz, yok şunu bunu bulacaz diye ömür tüketeceğinize kamuoyunun sesine kulak verin.
takas edilebilen kilo
şişmanlatmayan çikolata
hatta
çıkmayan tüy gibi şeyler istiyoruz.

biraz gerçekçi olun.

not: hedeflediği kiloya ulaşacağına hiiiiç inancım yok, dediydi dersiniz, yazarım düğün sonu.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

temmuz

ayın ilk günü bi yazı yazarsam belki bu ay uyuşukluktan sıyrılırım diye bi inanca sığınmak istiyorum. ondan bu yazı.
yoksa,
yediğim tuzlu fıstığın kabuklarını da, fıstıktan hariç yiyip, ay bunlar da pek lezzetliymiş, yemeklere tuz yerine bu kabukları katsam, hem boşa da gitmemiş olur, hı?
şeklinde hastalıklı bi düşünce dışında yazacak şeyim yok.
dilim tuzdan yandı zate.