22 Ocak 2010 Cuma

kapıyı kırıp içeri girdi!

baştan anlatayım ama dimi.

akşam 7 gibi çıktım işten.
o kadar çok işim var ki, günde toplam 3-5 tuvalet molasını saymazsak yerimden kalkmıyorum, öğlenleri de dahil.
işim yok işim yok diye kaşınır mısın, buyur! denebilir tabi.
yok şikayetçi değilim pek fazla.
ama durum bu yani, işim çok.

7 gibi çıktım işten.
halamın torunu, zaman zaman bahsetmişimdir, bi trafik kazasında 33 yaşında ölüp giden Hülya Ablamın geride bıraktığı çılgın oğlu, avustralya'ya gidiyor okumak için.
dün akşam planımızın kahramanı o, bu yüzden.
halamda olucaz tüm akşam.
kuzenim, karısı, çocukları, kardişler ve biz.
belki de bir daha geri dönmeyecek olan (en azından senelerce) 22 yaşındaki çılgın çocuğu uğurlayacağız.
7 gibi çıktım işten.
önce dışarda bişeyler yiyelim de, öyle gidelim dedik.
sel'le buluştuk.
ama canım istemedi.
evet evde yemek de yok ama, yumurta falan kırarız, yeriz bişeyler dedim.
hem bi de banyo yapayım evden çıkmadan.
üstüme rahat bişeyler giyeyim.
öyle gideriz halama.
doğruca eve yollandık.

asansörden indik katta, sel önde ben arkada.
sel önce üst kilide soktu anahtarı, girmiyor.
zorladı morladı, allaaallaaa.. girmiyor.
alt kilide uzandı,
baktı...
kaldı!
kilit yuvası kırık.
lan? dedi.
kırık bu!
girmişler buraya!

nasıl ya, nasıl girmişler?

sel tuttu elimden yürü dedi, aşağıya indik hemen.
sakinim de, biraz dizlerim titriyor.
-seeel.. orası kendisi düşmez di mi?
farkındayım saçma bi soru ama
ne bileyim, bi umut işte.

çöpleri toplama faslında olan kapıcıyı gördük.
-aaa! yok abi, bişeyden haberim yok, aman hırsız olmasın, valla hırsız girmiştir!!!
sen aşağıda bekle dedi sel bana.
kapıcı çocukla beraber bindiler asansöre.
ay ben nasıl bekliyim aşağıda.
diğer asansöre de ben atladım.

kapıdayız.
alt kilit kırık evet ama, üstte bişey görünmüyor.
ama üst taraf açılmıyor, anahtar girmiyor.
kapıcı:
-abii....dedi endişeyle, içerde olmasın bunlar! abi içerdeler galiba... anahtar içerde.

allahımallahım....
nasıl içerde yaaa...
ne içerdesi!
ne hırsızı!

ulan! dedi sel. gözü dönmüş bi şekilde
-lan! .nasını .ikerim......
o arada kendisine,
-sel'cim, dur yapma, bak polisi arayalım, hem ya gerçekten içerdeyse, aman uzak duralım falan demenin bir anlamı yoktu tabi.
çekil! dedi sel kapıcıya.
kapıcı geri durdu.
sel gerileyip bi tekme indirdi kapıya.
bi daha
bi daha
3 tekmede kırıldı koca kapı, açıldı.
sel önde, kapıcı arkada, ben en arkada girdik içeri.
sel yatak odasına girer girmez okkalı bi küfür savurdu.
kapıcı o sıra hırsız balkonda olabilir mi diye salona bakıyordu.

yatak odası darmaduman!
çekmeceler, dolaplar, bütün takılar, aksesuarlar, ne varsa ortada yerde......

bütün odaları, dolapları, çocuğun bile zor sığacağı her deliği kontrol ettik.
hırsız kişisi evde değil.

ben polisi arıyorum dedim.
aradım.
durumu anlattım.
ev adresini hatırlayamadım, sel'e verdim telefonu. o söyledi.
sel bana bi su verdi, ve hırsızı evde bulamadığına söylenerek tekrar dolaştı ev içinde.

gerek gürültüden, gerekse kırık kapıdan olayı fark eden 3-5 komşu geldi.
klasik geçmiş olsun, cana geleceğine mala gelsin lafları.
hatta karşı komşu şaşırıp:
"yani cana gelsin de mala gelmesin" bile dedi 8)

sel kapıcıya "geri dur" diyip tekmeyle kapıya girişirken ben kardişi aramıştım:
-yaa galiba hırsız girmiş bizeee.. kapının kilidi kırık, şimdi sel içeri girmeye çalışıyor!" diye.
-hemen geliyoruz, diye kapatmıştı.

15 dakika sonra, polislerle aynı anda geldi kardişle kısçe.
polis gelmese sadece kardişler gelse de olurmuş zaten.
polis kişiler sağolsunlar "0-h0000 bulunmaz" demek dışında bişey yapmadılar.
nelerin çalındığını sordular.
fark ettiklerimi söyledim.
yüzükler, bilezik, kolyeler, çeyrek altınlar...
sanki bulunacakmış gibi sordu bi de:
-nası bilezik?
-sarı ve beyaz altından, çiftli, asimetrik kesimli, modern tarz bişeydi.
polis asimetrik bilezik nasıl oluyor anlamadı herhal.
anlasa da asimetrik kelimesini yazamadı zaten.
-ben işlemeli bilezik diyom.
-yok işlemeli değil, böyle düz, yuvarlak değil, asimetrik işte.
-taam yazdım ben, işlemelii..... elmas yüzük derken?
-gül yüzük modeli, eski model.
-onları yazmayalım, altınları yazalım.
-e altın zaten işte!
-he tamam yaz.

oofff... yazdılar, parmak izi ekibi gelecek dediler, gittiler.
yatak odası darmaduman, kapı kırık, kaldık öyle.
kardişlerle girdik tekrar yatak odasına.
bütün ıvır zıvır akseuarlarım yatağın üstüne dökülmüş.
nevresimler, havlular arasında.
çamaşır çekmecelerim bile açık.
havludan, örtüden parmak izi olmaz zaten diye azıcık eşeledik yatağın üstünü.
anam!
pırlanta yüzüğüm! hahaaayy.. bişeylerin altında mı kalmış ne almamış bunu.
derken kardiş yerden annemin vermiş olduğu, eski, pembe taşlı, pırlantalı yüzüğü buluyor.
aaa.. bak ben bunu hiç yazmadım da, ay bu da vardııı, ohh çok şükür.
beyaz altın bi kolyemi de ben buluyorum döküntülerin arasından.
kardiş:
-la bakın, az daha baktıkça çıkıyor bişeyler kârâ geçecez bu gidişle diyor.
gülme geliyor bana:
-bu hırsız salak mı ki? bakın bakalım, belki başka evlerden çaldıklarını falan da burada düşürmüştür 8)

yok, başka bişey bulamıyoruz 8)
buna da şükür.
laptop oturma odasında ortada duruyor misal.
alıp gitse, ben bir daha çerçeyimin videolarına nasıl kavuşabilirim?
nasıl telafi ederim onca resmi?
hırsız bi şekilde, yatak odasından başka bir yere girmeden, çok acele, ve telaşla toplamış çıkmış.
o kadar telaşla çıkmış ki, birkaç parçayı da almamış.
almadıklarının ortak özelliği beyaz altın olması.
seçici, tarz sahibi, sadece sarı altın seven biri olması ihtimali, bir hırsız için pek mantıklı olmadığına göre,
benim onca ıvır zıvır bujiteri malzemesi arasında, beyaz altınları fark etmediğini düşünüyorum.
ya da sel haklıydı ve ilk geldiğimizde hırsız evdeydi.
biz aşağı inip tekrar yukarı çıkana kadar kaçtı!
sel hırsızı bulamadığına ne kadar hırslansa da
benim duam zaten hep "allahım karşılaştırma" şeklinde olduğundan, mutluyum.

epeyce bekledik parmak izi ekibini.
geldiler, resim çektiler, baktılar falan ama
parmak izi bulamadılar.
e eldiven teknolojisi var tabi artık herkeste.
hatta süper donanımlı parmak izi ekibi, eldiveni kalmadığından, bişeyleri tutmak için benden poşet istediğinde;
lazımsa eldiven verelim, dedik de sevindi garip.
bir de mutfaktaki streç film, folyo ve kağıt havlu askılığını pek beğendi.
bunu nerden aldınız, karım da istiyor, hiç bir yerde bulamadık deyince,
o sıra da çalınanların listesini yazmakta olan diğer memura:
-bir de folyoluk ekleyelim, dedim. beğendiniz madem, siz alın bunu, biz tutanağa folyoluğu da ekleriz. 8))

özet bu işte.
parmak izci ekip gittikten sonra sel ve kardiş bizim dağılan, kırılan kapıyı toparlamaya çalıştı, ki yeni kapı yapılana kadar bir kaç gün kapanabilsin.
şimdi kapımızın dış yüzünden çıkmış, kocaman vida uçları görünüyor sivri sivri.
esasında bu şekliyle öyle korkunç bir hali var ki
"ne şekil manyaklar yaşıyor burda" diye düşündüreceğinden
her şeyden güvenli olabilir.
8)