9 Nisan 2009 Perşembe

şimdi detaylar...ama öyle böyle değil, çok uzun yazdım bak, okuma, istersen canım arkadaşım!

efendiiiiiimmmmm...
sabah buraya gelip 1 saat durduktan sonra çıktım, istikamet kardiş.
gittim.
e hadi hazır mıyız?
hazırlanıyor işte daha dedi karka (lafı ben uydurdum. kardişin kankası manasında. bizimkinin çocukluktan beri artık kardeşi olan 2 arkadaşı var. onlardan biri bu. diğeri de istanbulda zaten. annemler gittiğinden beri kardişin yanına taşındı karka. herkese lazım arkadaşlardan biri)
bizimki giyinmiş geldi.
çıktık.
hastaneye vardık.
gittik ki müstakbel kayın aile orada.
annemler yok diye kadınceyiz ve adamceyiz kendini sorumlu hissetmiş galiba.
sabah sabah kalıp gelmişler.
sağolasıca iyi insanlar.
da,
kardiş geceden nişanlısıyla kavga ettiği için durum biraz nane.
biz ameliyat olacağıdık da.. diyerek işlem yaptırdık.
tamam diye çıkarttılar yukarı.
biz karka ile beraber gittik kardişin yanında.
soyundu giyindi bizimki.
-la bunun kollar acık daha uzun olaymış şöyle arkaya doğru, tam sana göre olacakmış dedi karka yeşil ameliyat önlüğünü giydirip arkadan iliklerken.
kafaya da yeşil bone.
ay yakıştı, kardişimin gözlerinin rengine uydu.
neysse...
iyi tamam hadi gidin diye indirdiler bizi aşağı.
-ne zaman gelcez?
-aşağıda haber verirler.
e iyi madem.
indik.
müstakbel kayınebeveyn, karka, ben.
müstakbel kayınvalide diğer hasta hanımlarla muhabbete girişmiş,
evhamlı müstakbel kayınpeder yukarı çıkıp çıkıp kardişin ameliyata alınıp alınmadığını kontrol ederken
biz de karka ile çevre gözlemi yaptık durduğumuz yerde.
kucağında kusan çocuğunu tuvalete yetiştirmeye çalışan anne "dur dur dur...." diyordu.
-çocuk nasıl duracaksa?
duramadı tabi.
yerler birazcık battı.
temizlik görevlisi tarafından hemen temizlenip ortadan kaldırılabilecek sorun bir anda koca salonda "konu" oldu.
insanlar birbirlerini "aman aman buraya basma" diye uyarırken
olay sonra "bu tarafa geçme, çekil, basma, kaççç" seviyesine ilerledi.
yarım karışlık bir yer, etrafı dikenli telle çevrilmesi gereken bir mayınlı bölge muamelesi görmeye başladı.
"o tarafa" geçmek zorunda olanlar yere yavaşça basmak suretiyle tehlikeyi bertaraf edebilecekleri hissiyatına kapıldıklarından, ayaklar önce itinayla topuk, sonra yavaşça ayak ucu şeklinde hareket eder oldu.
mikroba fark ettirmeden yere basıp, ayağı da çabucak kaldırırsan, sorun kalmıyordu demek.
gözlemek enteresandı.
bir süre sonra, lapadalapada yere basıp elindeki pis paspasla yeri silen temizlik görevlisinin gelmesi gönülleri rahatlattı.
oysa temizlikçinin o pis paspasının yaptığı şey yeri temizlemek değil, pisliği her yere eşit miktarda dağıtmaktı.
homojene mikrop sorun değildi.
karka ve ben konuşup gülerken, gözlerimden yaş geldi.
olayı "kardişe hislenmiş duygusal abla" tavrıyla kamufle ettim, kayın ebeveynlere bişey çaktırmadım.
gide gele kardişin ameliyata girip girmediğini kontrol eden müstakbel kayınpeder sonunda girdi haberiyle geldi.
beklemeye başladık.
elimde kitabım, kucağımda kendi pardesüm, kardişin öteberisi, suratımda sakin bir ifade.
karka "ben azıcık dışarı kaçıyorum, bi nefes aliym" dedi.
bekledik.
telefon, bi sayfa, telefon, bi sayfa, telefon 3 satır......
derken kısçe geldi.
kardişin nişanlısı.
öğle tatilinde taksiye atlamış gelmiş.
-ya biz bi de kavga ettik, ben çok üzgünüm ama o kadar benim suçum ki, öyle haksızdım kiiii, diyerek bekledi kardişin ameliyattan çıkma haberini.
çıktı.
hah diye koştuk yukarı.
kısçe, ben, karka.
hemşire:
-ameliyatı bitti, az sonra çıkartırlar dedi.
beklemeye başladık.
odada burnu beş metre bandajla sarılmış bir başka genç çocuk yatıyor.
hah dedik bizimki de böyle gelecek.
-hee, kırdılar ağzını burnunu, iyi oldu işte, dedi karka.
bekliyoruz.
hemşire bana baktı bi ara.
yakını mısınız?
-hı hı, dedim.
hastanızın parçalarını alın dedi.
-nası, ne parçası, hankı? demeye kalmadı elime sarılı bükülü bi bez tutuşturdu.
-hastanızdan çıkan parçalar.
-lazım olursa yine mi kullanıcaz?
-efem?
-hı, yok, peki teşekkürler.
çocuklar yüzüme bakıyor.
-bizimkinden çıkmış bu, dedim.
karka
-len o kadar parça burundan nasıl çıkar, başka bişeyi almış olmasınlar? dedi elimde sarılı parçaya bakıp.
-ay ben bakamiyciimm, karka sen aç.
-töbe açmam, o ne be, böööğ..
-kısçe?
-ay ben bakamam, ıyyyhhh
kaldı mı elimde gazlı bez içinde ne idüğü belirsiz bişey.
atsan atılmaz, baksan bakılmaz.
-bu herif bunu vernikler televizyonun üstüne koyar, ben size söyliyim.
-bööğğğ....
derken bi sedye girdi görüş alanımıza.
baktık kardişin sarı kafası.
ah anam anam anammm...
bizimki baygın.
da,
elimize parça diye bişey tutuşturmasalar, boşa götürüp getirmişler diycez.
ne kan-revan
ne bez-sargı
hiçbişey yok.
yan yataktakinin suratının üstüne pizza kulesi inşa etmişler
bizimki girdiği gibi çıkmış.
öbüründe estetik de varmış meğer.
bizimkinin sadece içeriye müdahele etmişler.
oh iyi.
sedyeden yatağa taşıdılar.
baygınımsı.
tam baygın değil zira söylenenlere tepki veriyor:
-canıııım, ağrı var mı?
-ııııhhhhh...
-kardişçim iyi misin?
-ıııııhhhh....
-hacı bi parça çıkarmışlar senden, bilmiyom artık nerden.
-ıııhhh....

bi süre sonra biraz açıldı gözler.
ıh mıh dedi biraz bakındı, sonra uyudu yine.
kayınebeveynleri, ve nişanlıyı yolladık.
biz kaldık.

efendiiiiimmmm,
ay yoruldum yaz yaz.
birkaç saat sonra artık çıkabileceğimiz söylendi.
daha doğrusu lafı cımbızla aldık ağızlardan.
neyse, çıkalım da...
iyiyim iyiyim diyor zaten kardiş, kafayı öne eğmezse sorun yok.
dik konuma getirdiği anda kanamaya başlıyor.
çıktık.
arabaya gittik ki, salağın biri tam önümüze park edip gitmiş, çıkmak mümkün değil.
e ne yapaciz?
hastaneye sorduk plakayı anons ettirdik, yok
sağa sola sorduk yok.
camda bir kart vardı, bilmemne döşeme diye, araba da döşemeci arabası zaten.
karka aradı
-şu şu plakalı araç sizin mi?
-ha, şimdi arkadaşım biz hastane önündeyiz, hastamız var acil çıkıcaz, bu araç park etmiş, çıkamıyoruz. sürücü kimse, nerdeyse bi zahmet...
bekledik.
az sonra karka'nın telefon çaldı:
adam sürücüyü bulamıyormuş, bi arasaymışız sağı solu.
güler misin ağlar mısın.
yok yok buna bişey yapmak farz oldu dedi karka.
baktı ki kapı da açık mı sana!
adam arabayı da açık bırakıp gitmiş.
bizimki tam kapıyı açmıştı ki sırıta sırıta koşan biri geldi
-abi kusura bakma yaaa....

geldik eve.
kardiş biraz daha uyudu, karka ve ben kütüphane ortamı yarattık, akşamı ettik.
kısçe de geldi.
sel de geldi.
karka'nın kardiş de geldi ki zaten aralarında 2 yaş olduğundan o da bir diğer kanka.
eee biz açız dediler 4 koca adam.
biz mutfağa girdik, bişeyler hazırladık, pişirdik, çağırdık çocukları.
yedik içtik.
ama kardiş iyi ha, bi proplem yok.

ha bi de bu arada:
tel çaldı biri adres soruyor.
kardiş önce tarif etmeye çalıştı, anlaşılan o ki karşı taraf anlamaya muktedir olamadı.
bizimki şekli değiştirdi:
gel şu mahalleye, şurada şu isimli tekel bayi var, hah, git eşrefi bul orda, o sana tarif eder burayı.
ne o yahu dedik.
çiçek geliyormuş dedi.
8)
bir süre sonra kapı çaldı, koccaman, ama koccaman bir çiçek aranjmanı geldi.
kapıyı açan da en kısası 1.85, en uzunu 2.00 olan 3 eşek!
elindeki şahane çiçeği,
tekel bayiinden adresi öğrenip geldiği evde 3 kazma adama teslim eden çiçekçi ne düşündü çok merak ediyorum. 8))))

neyse, dedim ya kardiş iyi.
gece kalmadık biz, eve döndük.
zaten çerçey kızımın olandan bitenden haberi yok
sıkıntıdan patlamış evde.
azıcık da ona ilgi gösterdik.
aldım kucağımda gezdirdim,
kafasını yüz kere öptüm
ellini tuttum bırakmadım
sırtına masaj yaptım falan.

efendim dünümüzün özeti bu.
kardişin durumu fena değil.
geceyi zor geçirmiş ama
hiç uyuyamamış.
öğlen gidip gördüm.
burun şişmiş iyice.
gözleri sulu sulu hep akıyor
yeşili iyice şeffaflaşmış
etrafı kızarmış
göz kapakları şişmiş.
ama olacak tabi o kadar.
bir kaç gün sonra düzelir umarım.

arayan soran ilgilenen geçmiş olsun diyen herkesi, hepinizi sıkı sıkı sarılır öperim.

not: sargı bezine sarılı parçayı ayılınca verdik kardişe:
-al bu senin, ilk sen açmak istersin diye bakmadık biz.
açtı baktık ki meğer tek bir parça değilmiş o, parça pinçik bi sürü et, kemik, kıkırdak, böööğğ...
-e ne yapacam ben bunu, dedi.
-ne bilem, dedim.
bıraktık 8)