26 Mayıs 2010 Çarşamba

saksağan kaskı

olan var mı?
saksağan için olmasa da normal inşaat kaskı da olsa olur.
ama bi kask lazım oldu.
meyve yemek için dışarı çıktık.
saksağan çift yine cakcakcakcak bağırmada.
kediko da yok ortada.
ne oluyor bunlara derken bir bakayım ki ne göreyim
yavru var arabaların orda.
azıcık palazlanmış ama hala uçamayan bi saksağan yavrusu.
bu gürültücü ve beceriksiz çift yavruyu yuvadan mı düşürdüler, kedi peşinde koşarken mukayyet mi olamadılar nedir...
düşmüş bebe.
bi bağırtı bi gürültü.
-ah yazıııık, ay kedo görmesin bunu valla alır intikamını, dedim.
elimdeki içi meyva dolu kağıt bardağı bir arabanın üstüne bıraktım, emin adımlarla yürüdüm saksağanbebeğin yanına.
bebe koca siyah gözleriyle şaşkın şaşkın bakıyor.
ana-baba yukarda allah ne verdiyse bağırıyor.
bir iğde ağacı vardı, bebeği alıp bunun üstüne koyayım dedim
salak şey tutunmayı bilmiyor.
şahane bi dal buldum sandım ama tepetaklak yere yuvarlandı gerzek saksi.
ebeveynler isyanda.
laf anlatmaya çalıştım:
-ya valla bişey yapacak değilim, lütfen, yardım etmeye çalışıyorum
anlamamış olacak ki, ötüş şekli daha endişe verici hale geldi.
arkadaşım seslendi:
-çete oldular, 4 kişiler. toplanıyorlar.
korktum.
yalan değil, valla korktum.
saksağanlardan biri dibimdeki lambanın üstüne konup, yuvarlak muhafazasına gagasını vurmaya başladı.
bunu az sonra bana yapmayı düşündüğü şeyin provası olarak gördüm.
saksağan yavrusunu olası bir tehlikeden korumak uğruma, bıngıldağımı saksağana deldirmek istemedim.
elimi başıma koydum, çaresiz gözlerle yavruya baktım.
salak şey öyle duruyordu düştüğü yerde, otların arasında.
çaresiz kaldım, uzaklaştım.

1.5 saat kadar sonra çıkma vaktim geliyor.
sel beni almaya geldiğinde, yavru hala oradaysa, yeni bir kurtarma girişimi tertip etmeyi düşünüyorum.
belki o tutunabileceği daha uygun bir yere koymayı başarır yavruyu.
oldu oldu,
olmadı yok yere saksağan kinine maruz kalıp, düşmanlık kazandık demektir.
kediye yaptıklarını gördük.
intikam duyguları kabarırsa bunlar beni burada barındırmaz valla.
gel gör ki, yavrucak pek şirin
cahil ana babası yüzünden telef olmasına gönlüm razı gelmiyor
8)

dün

o kadar net bi başlık attım ki
bi an sanki dün çok önemli bişey olmuş da onu yazacakmışım gibi hissettim.
yok ayol, yok! (ayol? bunu da yazarken hoşuma gidiyor, konuşurken bi kez kullanmışlığım yok ya olsun. yazı dilinde olsun, varlığını sürdürsün. güzel bence. teklifsiz. insan kendini hüseyin rahmi gürpınarın bi roman kişisi gibi hissediyor)

ben henüz bi araba almayı başaramadığımdan kreş çıkışı ebeveynini bekleyen çocuk modundayım ya, sel gelsin beni alsın diye...
dün de öyle oldu.
sel geldi beni aldı.
ama daha işi bitmemiş, bi yere gitmesi gerekiyormuş.
ben de onunla gittim mecburen
zaten birini görecekti o kadar
uzun sürecek bişey değil.
arabada oturur kitap okurum dedim.

eve dönmeden önce dışarda bişeyler yiyelim dedik.
ben dedim daha doğrusu.
gidince yemekle uğraşmak istemedim.
hem de mayıstayız ya, havalar limonata, günler de uzun ya
seviyorum dışarda olmayı.

gittik bişeyler yedik.
azıcık dolaştık, tükkan falan bakındık.
kendime bi kot aldım 10 liraya.
zaten açık renk bişey istiyordum, baktım bu tam istediğim gibi bişey.
bedeni bana göre.
fiyatı bana göre.
almayıp ne yapacaktım 8)

sonra eve döndük.
dünkü liste aklımda.
başlamak konusunda da azimliyim.
sel'e dedim ki:
eve gidelim sen perdeleri indir, yıkıycam ben.
8)
e hem listeye başlamak hem de yorulmamak adına en uygun iş oydu.
üstünü başını soyun dökün, makyajını çıkar, yüzünü yıka falan derken ben..
baktım sel insanı geçmiş tv karşına kanal geziyor.
-e seeeel?
-efendim?
-ya perdeler yıkanacaktıııııı.. ay geç mi oldu, yarın mı yapsak yaa.. hı?
-farkındaysan hiç girişmedim zaten ben o işe.
-üf. tamam o zaman, öyliyse çekmece toparlıycaz. mecbur başlıycam listeye, kaçış yok.

gidip bi boş torba aldım geldim,
açtık çekmeceyi.
allah sizi inandırsın 2006 yılına ait derlenip toplanmış, ataçla tutturulmuş fiş öbekleri bile bulduk.
vakti zamanında vergi iadesi için mi derleyip toplamıştık neydi.
artık bunlar fazla mıydı, az mıydı bilmem, öyle kalmışlar.
karadeniz fıkraları cd'si 8)
gazete promosyonu orhangencebay ideal aşk cd'si
deryabaykal çarşaftandöpyesyap vs. dergisi
süresi dolmuş sağlık sigorta poliçeleri
bitik piller
milyon tane çakmak, aksi gibi hepsi de çalışıyor.
falan filan işte.
atgitsinlerle hadibudursunları ayırdık
ayaklarım uyuştuğu için bu derleme toplama işine son verdik.
ama hiç yoktan iyiydi tabi 8)

sonra tv'yi kapattık, kitap okuduk.
şimdi atıştırmak için meyve mi , cips mi tercih edersin konulu bir tartışma yaptık.
ben elbette cips dedim, 10 kilo alsa "zayıf" denecek sel bünyesi "elbette meyve" dedi.
bi de cipsi meyveye tercih edebilecek insan olduğunu kabul etmekte zorlandı.
kızdım.

o istemediği için, ben de istememe rağmen kendimi tuttuğum için cips yemedik.
meyveler de buzdolabından yeni çıktığından soğuktu, onu da pek yemedik
8)

"11.5 muuuu, ay kalk, ben yatıcam, geç olmuş" dedim.
ev soğuktu diye üstüme kalın sivetşört giydim, bi de hırka giysem mi sorusuna olumlu yanıt ve destek alamadığımdan öyle yattım.

sabah 6 civarı gözümü açtım, baktım yan taraf boş.
evli olduğumu hatırladım ama seslenemeyecek kadar uykum vardı, uyudum.
sonra bi takırtı tukurtu oldu
tekrar açtım gözümü.
yan taraf yine boş.
-seeeeeelllll....
-efendim?
-nerdesin, ne yapıyorsun ya bu saatte? saat kaç?
-6.5 canım.
-napıyorsun?
-mavi gömlek ütüleyeceğim kendime?
-var salonda, ütüledim ben dün (yaaaa.. dün o soyun dökün faslı arasında "beyime" bir de gömlek ütülemiş hamarat bir insanım kendim. fekat önünde çamaşır askılığı olan dolabı açıp askı çıkartmak zor geldiğinden gömleği salonda sandalye arkasına asmıştım)
baktım sel insanı giyiniyor.
-niye erkenden kalktın yaa
-ekmek almaya gidiyom fırına?
-sebep?
-ekmek yok!
-e daha erken, bayram ekmek dağıtmamıştır, yaz kapıya getirsin.
-yok o bakkaldan alıyo, ben fırından alıcam. hadi kalk erken kahvaltı edelim.

valla açıkçası o saatte kalkmak hiç konforlu gelmedi bana o sıra ama, fırın ve taze ekmek sözcükleri bir anda midemde bi hareketlenme oluşturduğundan, uykum da kaçar gibi oldu.
iyi tamam hadi git gel sen, ben de kalkarım.

kahvaltıya oturduğumuz saat normalde yataktan kalktığımız saatten önceydi 8)
o derece!
ama valla iyi oluyormuş böyle.
daha evden çıkmamıza epey vakit varken iş bitmişti.
bunu değerlendirdim:
-seeeeell... ya şu perdeleri bi indirsen diyorum? atsak makineye, kursak, yıkansa, gelince assak ha? hem gece gece perdesiz kalmayız böyle, ev ayna gibi.....

ay işte böyle.
perdeler makinede.
sel işte, ben işteyim.
listem kenara atılmadı, uygulamada.
(şunu da söyliyim de gurur duyun bennen 8) işe gelince, resim dosyamı elden geçirdim ve çerçeyin tüm resimlerini, videolarını bir yeni klasöre toparladım. bunu cd'ye yazıp, güzelce etiketleyip kaldıracağım. sonra da evdekileri aynı biçimde...)
kahvaltıyı erken yaptığımızdan karnım aç.
geçen gece bi kısım arkadaşlar şirkette sabahlarken benim bilimum gıdalarımı tüketmiş olduklarından da şu an atıştıracak bişeyim yok masamda, ne galeta, ne leblebi, ne bişey.hepsini yemişler yahu çekirge gibi...8)
allahtan saat 12'ye geliyor.
hem bu arada yazı da çıktı bak.
hahay 8)
çok becerikliyim çoookk..
öpiym de tam olsun.