30 Nisan 2009 Perşembe

tebdil-i mekan

antalya'ya gidiyorum.
annemin, babamın, fundamın kollarına.
sel kocası çalışacak benim tatil yaptığım bu 3 gün.
yalnız gidiyorum yani.
otobüsle.
inşallah yanı boş olur diye dua edin olur mu?
uykum da gelsin, uyuyabileyim biraz.
biraz da kitap okudum mu...
sıkılmadan sabah olsun.
sel ve çerçey kızım yalnız kalacaklar.
ikisi birbirine baksın artık.
ben de gideyim geleyim.
tamam mı 8)

28 Nisan 2009 Salı

mod değiştirme düğmesi

insanlarda olmuş olmasını hayal ettiğim şeylerden biridir mod düğmesi.
çevrilebilir bişey.
melankolik'te takılıp kalmış bir düğmeyi neşeli, enerjik, sevinçli, umutlu, keyifli falan bişeye çevirebilsek mesela.
güzel olmaz mıydı?

içimizde çalan şarkıları da değiştirmek lazım tabi.
hayat bakışa kısa bir ara.
değişim, dönüşüm bu kadar kolay olsa...

27 Nisan 2009 Pazartesi

söz

bazen söyleyecek söz olmuyor.
ne desen boş, ne desen denmiş oluyor zaten.
canım ecem,
sevgili magissa,
başınız sağolsun demekten başka ne var yapacak bilmiyorum.
sabır diliyorum.

22 Nisan 2009 Çarşamba

yazı mı bu şimdi.. saçma sapan notlar...

1- yarın 23 nisan neşe doluyor insan psikolojisindeyim bir nebze.

2- kot pantolon, kırmızı sıfır yaka penye giydim. e herıld kırmızı ruj sürdüm. cart!

3- dün akşam sel'in eski kotunu kestim, kendime çanta yaptım. aman bi neşeli bişey oldu ki. zamanında bi abiye için kullandığım bir kırmızı tül vardı. böyle gelin tülü gibi kırmızı bişey işte. onu da kemer yerinden geçirdim bağladım. çantanın üstüne de cam nazar boncukları diktim. sevdim. e hi 8)

4- gece önce 03:30, sonra 03:50 sonra da 04:30 da uyandıran çerçeye "bir daha denersen kapıdışarı olursun" dedim. denedi, kapı dışarı edildi. akşam gönlünü almalıyım.

5- yağmur öyle güzel yağıyor ki. yeşil yeşil!

6- sabah akşam suya elma sirkesi içip sağlıklı ve az yağlı olma arzusundayım. du bakali.

7- annem kız kuzen kafilesiyle belekte bi otelde tatilde. ne zaman arasam yok saunaya girdik, yok saunadan çıktık, yürüşten dönüyoruz falan diyip duruyor. nispet mi yapıyor ne! seneye ben de gideyim.

8- babam da antalyada tek başına kaldı. ihsan amca'nın vefatından sonra, bu tek başınalık dokunuyor olabilir ona. ne de olsa geçen sene annem otel keyfi sürerken o da ihsan amca ile takılıyordu. üüffff.. zor.

9- arabam bi pisti ki sorma. yağmur işe yarar mı dersin?

10- istanbuldan pazar günü dönen kardiş şimdi kayseri de, cumartesi de bursa da olacak. bak söylemedi demeyin, bu çocuk evlenecek vakit bulsa da, eşya meşya alacak vakit bulamayacaklar ha!

11- sürekli su içmek zayıflatır diyorlar ya, şundan o: malum, insan bünyesinin su kaldırma kapasitesi belli. bir devri daim olmak zorunda. e ihtiyaç hasıl oldukça da lüzumlu mekana gide gele dünyanın yolunu yürümüş oluyorsun toplamda. sen zayıflamayacaksın da kim zayıflayacak.

12- niye kırmızı oje sürmedim?

13- bak aklıma geldi. üniversitede bizim tiyatro kulübünde bi çocuk vardı. çok yazılırdı bana. yüz vermezdim ama körolasıca nezaketim ve kibarlığım yüzünden de hiç tersleyemez, hep saygılı davranırdım. hatırlıyorum, bir tiyatro festivaline gidiyoruz başka bir şehre. uzun yol. ay bu otobüste yanıma oturmasın diye ter dökmüştüm. okul sonrası da devam etti ısrarlı çabalar. sonunda bir gün babamın telefonda yaptığı ve benim nezaketime taban tabana zıt çıkışı sonucu (resmen dövmüş çocuğu, ay çok ayıp olmuştu) ısrarı sona ermişti. neyse işte. o adam (artık çocuk değil adam diye bahsedilecektir) feysbukta bulmuş beni, habire ekleme isteği yolluyor. 5-6 kez reddettim, yine talep geliyor. şeyi sorucam. birini reddettiğinde o kişi reddedilmiş olduğu bilgisini görmüyor mu? yani talebi reddettiğinde, sadece kabul etmemiş mi oluyorsun, yoksa "tamam gördüm ama kabul etmiyorum" demiş mi oluyorsun? cep telefonunu açmamak gibi mi, meşgule düşürmek gibi mi yani? hı?

14-bu yukardaki maddeyi ne gereksiz uzatmışım yav. 13 bi de. ay bi uğursuzluk olmasın!

15- üf bak sinirim bozuldu, bi sapığım eksik ha!

16- len? hakikaten sapık mapık olmasın bu?

17- kendi kendini gaza getirip korkutma dalında mansiyon alırım gibi dimi?

18- evet evet seneye annemlerle ben de gideyim yav. negzel olur.

19- yeni mamul çantamı doldururken fotoğraf makinasını dışarda bırakmasaydım, çantanın resmini çekerdim şimdi, gösterirdim size.

20- ben susup gidiyim, ama siz sevinmeyin yazı bitti diye. ayıp!

21 Nisan 2009 Salı

şaşırdım buna.

cumartesi akşama doğru, ulusa gittik sel ile bi iş için.
arabayı bir sokağa park ettik, gideceğimiz yere yürüdük.
kalabalığın arasında, elim sel'in elinde hızlı hızlı yürüken,
heykelin civarında, meydanda oturan bir grup insan arasında biri dikkatimi çekti.
bir genç kız.
üzerinde bol bir kot,
erkeksi ayakkabılar,
uzun kollu bir penye üzerinde kısa kollu bir tişort daha.
bacaklarını birbirine 90 derece açıyla açmış oturuyor meydandaki alçak kaldırım taşında.
bir elinde bir tespih, sallıyor.
diğerinde sigara
erkeksi bir tavır içinde tutuyor ve içiyor,
oldukça (!) bıyıklı
ve türbanlı.

yemin ederim türbanlı olmasa kız olduğunu asla tahmin etmezdim.
bıyıkları değil derdim ama,
33lük tespih sallayan ve kaldırım kenarında sigara içen birinin, bir de o oturuş şekliyle,
"dişi" olduğunu ima eden tek şey türbanıydı.
bi an şaşırdım, dönüp tekrar bakma ihtiyacı hissettim.
sel sordu bişey mi oldu diye.
(ulus civarında fazlaca korumacı bir hal içerisine giriyor 8))
bi kız gördüm dedim.
-eee..?
-tespih sallıyordu! türbanlıydı, bıyıklıydı ve tespih sallıyordu!

sanırım yeniyetme bir genç kız.
yaşı çok büyük değildi diye tahmin ediyorum.
giyimi kuşamı-tarzı-oturuşu-sigarayı tutuşu ve tespih hakimiyeti başındaki türbanla öyle zıt bir görüntü yaratmıştı ki gerçekten şaşırdım.

sigaradan hoşlanmıyorum.
kadında bıyıktan da 8)
tespihten de,
aslında türbandan da.
ama hepsinin bir arada olacağı böyle bir örnek görmek....
gerçekten etkiledi beni.
kızcağız o türbanı cinsel cazibe yaratmamak için taktıysa eğer,
fena halde ters olmuş.
zira üzerindeki en kadınsı şey türbandı.
şaşırdım.
adının hamza olduğunu söylese daha fazla şaşırmazdım!

17 Nisan 2009 Cuma

cumartesi planım


bir fincan da kahve/çay olmalı tabi.

ve,
müziği de unutmayalım.
iyi hafta sonları 8)

16 Nisan 2009 Perşembe

sene 1934

güçlü bir kadındı babaannem.
babasını tanımamış.
erkenden ölüp gidince babası, annesi tekrar evlenmiş.
iyi bir üvey babası olmuş, bilmem, öyle söylerdi.
neyse ki öylemiş.
zira anne de gencecik ölüp gitmiş.
henüz onlu yaşlarda tek başına kalmış.
kardeşi de yoktu babaannemin, kardeşe çok özenirdi.
anne yok, baba yok, kardeş yok.
bilmem karakterinden, bilmem şartlardan.
güçlenmiş, biraz sertleşmiş, biraz bencilleşmiş.
bi nişan hikayesi anlatmıştı bana.
bilmem neden, biriyle nişanlanmış.
yanlış hatırlamıyorsam, annenin ölümünden sonra, yanına gittiği dayı sebep olmuş olabilir.
ortaokulu bitirince, evlenmesi gerektiğine karar vermiş olacaklar, zengin bir adamın oğluyla nişanlamışlar.
nişanda,
damat adayı babannemin yanına gelip oturup,
daha ağzını açar açmaz,
benim şu kadar bağlarım var, bahçelerim var, şöyle şöyle üzümlerim var... diye övünmeye başlayınca,
yok demiş babaannem, olmaz!
bırakıp gitmiş.
iyiki de gitmiş.
hiç tanıma şansı bulamadığım dedeme çok aşık olmuş.
severek evlenmiş.
kaybının üstünden 20 - 25 sene geçmişken bile
hatırlayınca burnumun direği sızlıyor hala, hiç geçmedi derdi.
zor kadındı babaannem.
nur içinde yatsın.

babaannemden bahsetmemin sebebi, şimdi resmini koymak istediğim bir kaç sayfa aslında.
babaannemin okul yıllarındaki hatıra defterinin sayfaları.
asıl yazı konusu o.
asıl yazı konusu "yazı" yani.

şimdi, demem o ki,
ne oldu da, nasıl oldu da biz böyle yazan, konuşan bir toplumdan,
değiştik.
çirkinleştik.


bir bakarmısınız şu yazıların bütünündeki görsel zerafete, nasıl zarif ve özenli. hayranım harflerin her birine.

mevzu sadece özenerek yapılmış harfler, güzel bir el yazısısı değil üstelik. içerik.

yandaki resimde bir kısmını gördüğünüz hatıra yazısı, yazanın, hayatından ve yaşadıklarından ne kadar şikayetçi olduğunu, bundan çıkarttığı dersler ile de, bu sevgili arkadaşına nacizhane öğüt verme arzusunda olduğunu anlatıyor bir edebi dille.

şöyle başlıyor:


"kardeşim muzaffer,
benden hatıra yazmamı istiyorsunuz, siz muhterem ve temiz kalpli kardeşime neler yazmalıyım ki geçirdiğimiz şu bir senelik hayatı, istikbalde siz kardeşime hatırlatabileyim."






sonra şu yandaki sayfaya bakarmısınız, ne kadar güzel değil mi? word'un bir yazı fontu değil ki bu, elle yazılmış bir sayfa!












ve bu yandaki.

diğer iki erkek arkadaşın aksine, bu sayfanın yazarı bir kız. anlaşılan da samimi bir arkadaş, çünkü hitap teklifsiz:
"sevgili muzu"

arkadaşına kısaca muzu diyecek kadar yakınlığı olan birinden beklenmedik biçimde siz diye devam ediyor sayfa:
"size bu çirkin yazımı yazmaktan maksadım, elbette bir gün ayrılırız. işte o zaman çirkin bedbaht nevini ve arkadaşlarını hatırla, olmaz mı şeker kız?"

ne kadar hoş değil mi?
hitap sizli bizli olsa da, samimiyet belli.
tarihi de gözden kaçırmayın lütfen.
bundan 75 sene öncesi.



ya şu aşağıdakine ne demeli? Belkıs Hanımı pek sevdim ben. bakar mısınız hitaba:





"Kalbimin şen bülbülü cici Muzaffer,
canım sizin bu güzel defterinizi şu çirkin satırlarımla karalıyorum"




haha 8)
bu şahane yazıya çirkin diyen tatlı Belkıs Hanım, şimdi yazı diye çiziktirdiğimiz biçimsiz karalamaları görse güler miydi acaba?




sayfalarını fotoğrafladığım bu küçük defter, yaklaşık 8-9 cm genişliğinde, 12-13 cm yüksekliğinde bir ufak not defteri.
bende, çekmecemde duruyor.
zaman zaman çıkartıp yazılanları okuyorum, sayfaları seyrediyorum ve
babaannemin tek kız torunu olarak (kalarak demeliyim) ona sahip olmakta haklı ve şanslı olduğumu düşünüyorum.

Alper babaannesinden bahsedince, 11 yıl önce ölen babaannemi hatırladım ve paylaşmak istedim.
hem de istedim ki,
şimdi çirkinliği, özensizliği, basitliği, teklifsizliği tarz zannedip övünüyorken,
75 sene öncenin samimi sıcak ve bir o kadar da şık insanlarına bir gülücüklük yer bulalım kalbimizde.

samimiyetle öpüyorum sizi canım 8)

15 Nisan 2009 Çarşamba

hoş değil ama bunlar.

* haz testinden sınıfta kalmam. ben bunu sel'in başına vururum ama 8(

* öğlen hafif yiyeyim az kalori alayım diye layt yoğurt ve grissiniye talim eden şahsımın, haz testinden sınıfta kalmamın da verdiği hırsla gidip kocca bi plaka çikolata alması. kasadan layt yoğurt ve fıstıklı çikolata geçirdim 8(

* sardığım saçlarımın beni sakil bir bonus görünümüne sokmuş olması. üüfff.. neyine senin saç sarmak! hazsız kişi seni!

* boynumun 1 karış altında meydana gelen tutulma. başımı öne eğerken zorlanıyorum.

* kırmızı siyah pötikareli minik kollu gömleğimin kol bitiş yerinin bende sürekli sütyen askım düşmüş hissiyatı uyandırması. bi kol orda bitmemeli.

* saatin daha 13:50 olması 8(

14 Nisan 2009 Salı

nokta nokta numerolu yazı

  1. bahçedeki kız kedi hamile. bi doğursa da sevsem.
  2. ön tarafta kedi hakimiyeti varken, şirketin arka tarafının baktığı kısımda bir anne köpek ve 9 yavrusu var. evet evet yanlış değil, yazıyla dokuz. böyle bir karış civarında topik topik bebeler koşuyor köpişin ardından. 9 tane. insan saldırıp sevmemek için dilini ısırıyor. gidip ellemedim, zira, yavrularıyla oynarken pek tatlı görünen anne, insan karşısında nasıl davranır bilemiyorum. camdan izliyoruz. gidip seven yok henüz.
  3. çerçey salağı seher vakti kafamızın üstünden koşarak geçme huyu edindi. çok eğleniyor belli. yastıklar ile yatak başı arasından koşarak geçiyor biz uyurken. sel tarafından başlıyor, benim taraftan iniyor. yatağın ayak ucundan dolaşıp yine sel tarafından çıkıp, koşarak benim taraftan iniyor. azarlanıp kapı dışarı edilene kadar tekrarlıyor bunu. manyak evet.
  4. pırlanta değil elmas seviyorum (ne alaka demeyin. bütünlük aramayın yazıda) eski görünümlü olsun, pırlanta gibi ışıldamasın istiyorum. da, elmas yüzüklerin suya değince zarar görebileceğini duyan oldu mu? altı açık olmadığı için su içerde kalıp bozabiliyormuş. suya değmeyecekmiş. hele köpürteyim de fırçalayayım denmeyecekmiş zinhar. hı? öyle mi?
  5. niye bi eski takıntısı var bende bilmiyorum
  6. habire pirinç pilavı yapıyorum. çünkü karka çok seviyor. (karka ne diyen 9 nisan yazısını okusun) ayıptır söylemesi ben de pirinç pilavını güzel yapıyorum. ve fakat şansıma bak ki, sel pirinç pilavı sevmiyor. o sebeple evde yaptığım pilav sayısı sınırlıdır. ama geçen ameliyat sonrası kardişte yaptım pilav. kardiş zaten severdi, karka da bayıldı. ondan beridir 3-4 kere gidip pilav yaptım. çocukceğizler yiyor.
  7. kardiş hafta sonu balık yapmış, dün bizi de çağırdı yiyelim diye. karka sadece kızartma balık severmiş, bizimkinin folyo balığı beğenmedi. biz yedik. yemek sonrası ben kalkıp yine pilav yaptım 8)
  8. dün akşam balığın yanına rakı eşlik ettirdi kardiş ve sel. karka rahatsız içemiyor. ben de içmedim. hesapta yemek yiyip kalkacaktık. sohbet açıldı, çok eğlenceli oldu. bi güldük gözlerimden yaş indi. sonra içkili kocayı alıp eve götürdüm. çakırkeyf oldum diyen bir şahsın yan koltukta oturup, habire "yavaş git, şuna dikkat et, sağdan devam et, aman yavaş, sinyal ver, kasis var, çok yaklaşma, vıdı vıdı... " şeklinde müdaheleci olması komik değil mi?
  9. çıbık konusunda balıkçıoğlu galetalarını pek severim. ama geçenlerde hamur plus diye bir grissini buldum, biberiyeli olanı pek güzel. aferim. beyle ince ince de yapmışlar, güzel yeniyo.
  10. allık almam lazım.
  11. esasında maskara da almam lazım. ne alsam ki, oooo süperdir diyeceğiniz bişey?
  12. kitap sor, maskara sor... ben de sizi danışma yaptım valla. mahsuru yok dimi? yok canım, ne mahsuru olacak 8)
  13. kahve falı bakan olsa da bi baktırsam nasıl sevinirim.
  14. bari gidip bi nescafe içeyim.
  15. öpeyim.

not: aaaa.. bu ne yaa. nokta koydum maddelerin başına, yayınladım, baktım noktalar yok! hadi dedim numero koyayım, başlığı da numerolu yazı yapayım, yayınladım baktım numerolar da görünmüyor. ay ben bunu döverim! ne noktası var ne rakamı var... uğraşamıycam valla bizzat her satırın başını işaretliycem diye. üf! manyağa bak!

13 Nisan 2009 Pazartesi

liste

okunacaklar listemde bir kitap kaldı.
ünsümün tavsiyesiyle Fatih-Harbiye.
ama onu da bitirdim mi kaldım açıkta demektir.
üffff oldum.
koştum geldim size.
bana kitap tavsiye etsenize.
hadi be anacım, bişeyler önerin ha?
ataletim sen ne aldın da okuyamadın, belki ben alır, okurum?
bi de;
kumum, bit palas'ın üstünde böcük resmi olmayan bir kapaklı baskısı çıkmış. alsam mı dedim ama, içini bilmiyorum. çokca geziniyor mu sayfalarda o adı anılmayasıcalar?
yok kitap mitap tavsiye edemeyiz derseniz,
ben aşk üstüne bab-ı esrar sonrası şems'e dalıcam ona göre 8)

10 Nisan 2009 Cuma

mikrop düştü üstüme.

yani herhalde, ne biliym.
bir anda, zınk diye, aniden hasta oldum.
eni konu nezleyim.
hani böyle kaşlarının ortasından aşağı yukarı yayılan bir ağrı olur
sürekli ama sürekli hapşuracakmışsın gibidir de hapşuramazsın
sonra bi hapşurmaya başlarsın üst üste 8-10 kez hapşurur
etrafı çok yaşa demekten
kendini hep beraber, sen de gör, ayyhh, eeee üf, falan demekten bezdirirsin.
hani köprü altı şarapçısı gibi burnun kızarıktır,
bildin mi?
hah işte öyle oldum.
ama hiç bişeyim yoktu.
kardiş için hastaneye gittik ya, kulakburunboğaz hastanesi zaten.
belli ki benzer sebepten muzdarip birinin mikrobu, onda durmaktan sıkılıp bana atladı.
hastaneden çıktık, burnum tıkalı.
kardişi açıp beni tıkamışlar gibi.
akşam iyice tıkandı.
sabah tam bir nezle hali.
akşama kadar silmekten kızardı burnum.
gözlerim buğulandı.
sen ağladın mı dedi arkadaş. 8))
haaa haaa haaaapşşşuuuuğğğ....
ayh, fırk...
bak yine.
ay inanmayacaksın, akşam üstümü soyunup giyinirken burun deliklerime peçete bile soktum canım okuyucu.
valla billa.
zira pantulu çıkartmak için eğiliyorum.
damlayacak burnum.
tek elde mendilde, mendil burunda biçimde da rahat hareket edemiyorum.
hadi çıkarttım, öbürünü giyicem, eğilir eğilmez şıp.
musluğa döndüm.
baktım olmuyor, gittim banyoya koparttım bi parça tuvalet kağıdı, onu da böldüm ikiye, büktüm kıvırdım burun deliklerime soktum.
ay avrupa yakasında şahika'nın öyle bi sahnesi vardı.
hani volkanla buluşuyor da, burnunda peçeteler.
getirdin mi gözünün önüne.
hah, öyleyim.
ama rahatmış ha!
vallaha rahat rahat soyunup giyindim 8))
ellerim boşa çıkınca, etrafta fazla dolanmadan çıkarttım ama.
insanın kendini iğrenç görmesi bir nebze katlanılabilir olsa da,
bir başkasını öyle görmesi pek hoş değil.
sel belki sadece güler geçerdi lakin, çerçey kızıma saygım var 8))))

neyse işte böyle.
ilk defa elle tutulur biçimde, bir anda, aniden nezle oldum.
üüüffff...
başım da ağrıyor.
kardişin şişmiş burnu, patlak gözleriyle dalga da geçmedim ki allahım,
niye veriyorsun başıma.
haaa haaaaa haaaappp..
ayh geçti.
e hi 8))

9 Nisan 2009 Perşembe

şimdi detaylar...ama öyle böyle değil, çok uzun yazdım bak, okuma, istersen canım arkadaşım!

efendiiiiiimmmmm...
sabah buraya gelip 1 saat durduktan sonra çıktım, istikamet kardiş.
gittim.
e hadi hazır mıyız?
hazırlanıyor işte daha dedi karka (lafı ben uydurdum. kardişin kankası manasında. bizimkinin çocukluktan beri artık kardeşi olan 2 arkadaşı var. onlardan biri bu. diğeri de istanbulda zaten. annemler gittiğinden beri kardişin yanına taşındı karka. herkese lazım arkadaşlardan biri)
bizimki giyinmiş geldi.
çıktık.
hastaneye vardık.
gittik ki müstakbel kayın aile orada.
annemler yok diye kadınceyiz ve adamceyiz kendini sorumlu hissetmiş galiba.
sabah sabah kalıp gelmişler.
sağolasıca iyi insanlar.
da,
kardiş geceden nişanlısıyla kavga ettiği için durum biraz nane.
biz ameliyat olacağıdık da.. diyerek işlem yaptırdık.
tamam diye çıkarttılar yukarı.
biz karka ile beraber gittik kardişin yanında.
soyundu giyindi bizimki.
-la bunun kollar acık daha uzun olaymış şöyle arkaya doğru, tam sana göre olacakmış dedi karka yeşil ameliyat önlüğünü giydirip arkadan iliklerken.
kafaya da yeşil bone.
ay yakıştı, kardişimin gözlerinin rengine uydu.
neysse...
iyi tamam hadi gidin diye indirdiler bizi aşağı.
-ne zaman gelcez?
-aşağıda haber verirler.
e iyi madem.
indik.
müstakbel kayınebeveyn, karka, ben.
müstakbel kayınvalide diğer hasta hanımlarla muhabbete girişmiş,
evhamlı müstakbel kayınpeder yukarı çıkıp çıkıp kardişin ameliyata alınıp alınmadığını kontrol ederken
biz de karka ile çevre gözlemi yaptık durduğumuz yerde.
kucağında kusan çocuğunu tuvalete yetiştirmeye çalışan anne "dur dur dur...." diyordu.
-çocuk nasıl duracaksa?
duramadı tabi.
yerler birazcık battı.
temizlik görevlisi tarafından hemen temizlenip ortadan kaldırılabilecek sorun bir anda koca salonda "konu" oldu.
insanlar birbirlerini "aman aman buraya basma" diye uyarırken
olay sonra "bu tarafa geçme, çekil, basma, kaççç" seviyesine ilerledi.
yarım karışlık bir yer, etrafı dikenli telle çevrilmesi gereken bir mayınlı bölge muamelesi görmeye başladı.
"o tarafa" geçmek zorunda olanlar yere yavaşça basmak suretiyle tehlikeyi bertaraf edebilecekleri hissiyatına kapıldıklarından, ayaklar önce itinayla topuk, sonra yavaşça ayak ucu şeklinde hareket eder oldu.
mikroba fark ettirmeden yere basıp, ayağı da çabucak kaldırırsan, sorun kalmıyordu demek.
gözlemek enteresandı.
bir süre sonra, lapadalapada yere basıp elindeki pis paspasla yeri silen temizlik görevlisinin gelmesi gönülleri rahatlattı.
oysa temizlikçinin o pis paspasının yaptığı şey yeri temizlemek değil, pisliği her yere eşit miktarda dağıtmaktı.
homojene mikrop sorun değildi.
karka ve ben konuşup gülerken, gözlerimden yaş geldi.
olayı "kardişe hislenmiş duygusal abla" tavrıyla kamufle ettim, kayın ebeveynlere bişey çaktırmadım.
gide gele kardişin ameliyata girip girmediğini kontrol eden müstakbel kayınpeder sonunda girdi haberiyle geldi.
beklemeye başladık.
elimde kitabım, kucağımda kendi pardesüm, kardişin öteberisi, suratımda sakin bir ifade.
karka "ben azıcık dışarı kaçıyorum, bi nefes aliym" dedi.
bekledik.
telefon, bi sayfa, telefon, bi sayfa, telefon 3 satır......
derken kısçe geldi.
kardişin nişanlısı.
öğle tatilinde taksiye atlamış gelmiş.
-ya biz bi de kavga ettik, ben çok üzgünüm ama o kadar benim suçum ki, öyle haksızdım kiiii, diyerek bekledi kardişin ameliyattan çıkma haberini.
çıktı.
hah diye koştuk yukarı.
kısçe, ben, karka.
hemşire:
-ameliyatı bitti, az sonra çıkartırlar dedi.
beklemeye başladık.
odada burnu beş metre bandajla sarılmış bir başka genç çocuk yatıyor.
hah dedik bizimki de böyle gelecek.
-hee, kırdılar ağzını burnunu, iyi oldu işte, dedi karka.
bekliyoruz.
hemşire bana baktı bi ara.
yakını mısınız?
-hı hı, dedim.
hastanızın parçalarını alın dedi.
-nası, ne parçası, hankı? demeye kalmadı elime sarılı bükülü bi bez tutuşturdu.
-hastanızdan çıkan parçalar.
-lazım olursa yine mi kullanıcaz?
-efem?
-hı, yok, peki teşekkürler.
çocuklar yüzüme bakıyor.
-bizimkinden çıkmış bu, dedim.
karka
-len o kadar parça burundan nasıl çıkar, başka bişeyi almış olmasınlar? dedi elimde sarılı parçaya bakıp.
-ay ben bakamiyciimm, karka sen aç.
-töbe açmam, o ne be, böööğ..
-kısçe?
-ay ben bakamam, ıyyyhhh
kaldı mı elimde gazlı bez içinde ne idüğü belirsiz bişey.
atsan atılmaz, baksan bakılmaz.
-bu herif bunu vernikler televizyonun üstüne koyar, ben size söyliyim.
-bööğğğ....
derken bi sedye girdi görüş alanımıza.
baktık kardişin sarı kafası.
ah anam anam anammm...
bizimki baygın.
da,
elimize parça diye bişey tutuşturmasalar, boşa götürüp getirmişler diycez.
ne kan-revan
ne bez-sargı
hiçbişey yok.
yan yataktakinin suratının üstüne pizza kulesi inşa etmişler
bizimki girdiği gibi çıkmış.
öbüründe estetik de varmış meğer.
bizimkinin sadece içeriye müdahele etmişler.
oh iyi.
sedyeden yatağa taşıdılar.
baygınımsı.
tam baygın değil zira söylenenlere tepki veriyor:
-canıııım, ağrı var mı?
-ııııhhhhh...
-kardişçim iyi misin?
-ıııııhhhh....
-hacı bi parça çıkarmışlar senden, bilmiyom artık nerden.
-ıııhhh....

bi süre sonra biraz açıldı gözler.
ıh mıh dedi biraz bakındı, sonra uyudu yine.
kayınebeveynleri, ve nişanlıyı yolladık.
biz kaldık.

efendiiiiimmmm,
ay yoruldum yaz yaz.
birkaç saat sonra artık çıkabileceğimiz söylendi.
daha doğrusu lafı cımbızla aldık ağızlardan.
neyse, çıkalım da...
iyiyim iyiyim diyor zaten kardiş, kafayı öne eğmezse sorun yok.
dik konuma getirdiği anda kanamaya başlıyor.
çıktık.
arabaya gittik ki, salağın biri tam önümüze park edip gitmiş, çıkmak mümkün değil.
e ne yapaciz?
hastaneye sorduk plakayı anons ettirdik, yok
sağa sola sorduk yok.
camda bir kart vardı, bilmemne döşeme diye, araba da döşemeci arabası zaten.
karka aradı
-şu şu plakalı araç sizin mi?
-ha, şimdi arkadaşım biz hastane önündeyiz, hastamız var acil çıkıcaz, bu araç park etmiş, çıkamıyoruz. sürücü kimse, nerdeyse bi zahmet...
bekledik.
az sonra karka'nın telefon çaldı:
adam sürücüyü bulamıyormuş, bi arasaymışız sağı solu.
güler misin ağlar mısın.
yok yok buna bişey yapmak farz oldu dedi karka.
baktı ki kapı da açık mı sana!
adam arabayı da açık bırakıp gitmiş.
bizimki tam kapıyı açmıştı ki sırıta sırıta koşan biri geldi
-abi kusura bakma yaaa....

geldik eve.
kardiş biraz daha uyudu, karka ve ben kütüphane ortamı yarattık, akşamı ettik.
kısçe de geldi.
sel de geldi.
karka'nın kardiş de geldi ki zaten aralarında 2 yaş olduğundan o da bir diğer kanka.
eee biz açız dediler 4 koca adam.
biz mutfağa girdik, bişeyler hazırladık, pişirdik, çağırdık çocukları.
yedik içtik.
ama kardiş iyi ha, bi proplem yok.

ha bi de bu arada:
tel çaldı biri adres soruyor.
kardiş önce tarif etmeye çalıştı, anlaşılan o ki karşı taraf anlamaya muktedir olamadı.
bizimki şekli değiştirdi:
gel şu mahalleye, şurada şu isimli tekel bayi var, hah, git eşrefi bul orda, o sana tarif eder burayı.
ne o yahu dedik.
çiçek geliyormuş dedi.
8)
bir süre sonra kapı çaldı, koccaman, ama koccaman bir çiçek aranjmanı geldi.
kapıyı açan da en kısası 1.85, en uzunu 2.00 olan 3 eşek!
elindeki şahane çiçeği,
tekel bayiinden adresi öğrenip geldiği evde 3 kazma adama teslim eden çiçekçi ne düşündü çok merak ediyorum. 8))))

neyse, dedim ya kardiş iyi.
gece kalmadık biz, eve döndük.
zaten çerçey kızımın olandan bitenden haberi yok
sıkıntıdan patlamış evde.
azıcık da ona ilgi gösterdik.
aldım kucağımda gezdirdim,
kafasını yüz kere öptüm
ellini tuttum bırakmadım
sırtına masaj yaptım falan.

efendim dünümüzün özeti bu.
kardişin durumu fena değil.
geceyi zor geçirmiş ama
hiç uyuyamamış.
öğlen gidip gördüm.
burun şişmiş iyice.
gözleri sulu sulu hep akıyor
yeşili iyice şeffaflaşmış
etrafı kızarmış
göz kapakları şişmiş.
ama olacak tabi o kadar.
bir kaç gün sonra düzelir umarım.

arayan soran ilgilenen geçmiş olsun diyen herkesi, hepinizi sıkı sıkı sarılır öperim.

not: sargı bezine sarılı parçayı ayılınca verdik kardişe:
-al bu senin, ilk sen açmak istersin diye bakmadık biz.
açtı baktık ki meğer tek bir parça değilmiş o, parça pinçik bi sürü et, kemik, kıkırdak, böööğğ...
-e ne yapacam ben bunu, dedi.
-ne bilem, dedim.
bıraktık 8)

8 Nisan 2009 Çarşamba

kardiş

kardiş ufak bi operasyon geçirecek bugün.
garibim senelerdir nefes alamıyor da,
baş ağrısı, uyuyamama falan gibi etkileri de artık erteleyemeyeceği duruma geldi.
burnunda kemik S biçiminde mi neymiş.
daha bebekken de bademcik ameliyatı, geniz eti aldırma falan geçirmişti ama,
bi de bu varmış demek.

e malumunuz annemler de antalyada.
kardişi de genel anestezi ile uyutup kesecekler.
o sebeple bugün yokum burda.
gidiym yanında durayım.
ameliyata girmeden önce "açmışken estetik de yapsınlar bari ehi ehi" diyerek,
ameliyattan sonra ayılırken de "olm burnun noolmuş la, abbooovv" diyerek dalga geçeyim.

doktor "biraz zor olur, sonradan kanama da olabilir falan demiş.
üç-beş gün refakatçi hemşire psikolojisinde olabilirim.
manyaktır, delidir, gıcıktır mıcıktır ama...
kardişin canı benim canım sayılır.
ay kıyamam valla.

öpeym hepinizi.
(pişt...genel anestezi diye arama yaparken tesadüfen gelen okuyucu. çık aradan, öpücük sana değil.)

7 Nisan 2009 Salı

hava

tam,
kitap müzik- çay kahve- kedi battaniye havası.
bi de mirket midir meerkat mıdır, ondan olsa da sevsek.

6 Nisan 2009 Pazartesi

çerçey'e açık mektup

sevgili dobişim, tatlı kedişim çerçey,
bir haftadır evimizde 3 kafa, 8 ayak olarak yaşamamıza sebep pompik kızım,

biliyorsun ki annenlerin antalyaya gitmesi neticesinde piyango bizde kaldı, teşrif ettin hanemize.
annenler gelene kadar da bizim ev sınırları içersinde yaşayacaksın, artık anla bunu.
her sabah yataktan kalkış amacımız seni yaka paça yakalayıp, bağırta bağırta evden çıkartmak, arabaya atıp o ev senin, bu ev benim taşımak değil.
manyak mıyız biz!
sabahları işe gitmek için hazırlanıyoruz, senle hiiiiç alakası yok.
sahibinin dayağından pısmış, zavallı köle çocuk bakışıyla koltuk arkalarına saklanman, her sabah ama her sabah biz evden çıkana kadar kendini korumaya alman saçma, çok saçma. yapma bunu.
bir haftadır idrak edemedin mi hala salak kızım?

bir diğer mevzu bahis de, seher vakti öğünü alışkanlığın.
hadi ezanla birlik karnında hasıl olan acıkma da anlaşılabilir bişey diyelim ama, tabağında yemek varken bile bizi uyandırman, illa ve mutlak surette mutfağa gitmemiz yönünde ısrarcı olman şık bir davranış değil. ha, yemek yoktur anlarım. ama zaten tıka basa yemesen o göbek her adımda sallanıyor olmazdı be yavrucum. bi su iç, bi dolaş, bi tuvalete git, ne biliym hazır kalkmışken 2 rekat namaz kıl sevap kazan. hayrımıza dua et. zaman zaman masum olmayan hal ve hareketler içinde bulunduğun olsa da, nihayetinde kedisin. allah tarafından seviliyorsundur. belki kabul olur bi duan.

gelelim masum olmayan hareketler statüsünde değerlendireceğimiz, antre duvarında sallanan çiçeklerin misinalarına dadanma huyuna.
şekerim, o misinalara takılı çiçekler, yapraklar, tavandan aşağı sallansın da tüm duvara bi renk gelsin diye yapıldı annenler tarafından.
oturup, o misinaları kıtır kıtır kıtır yandan yandan kemirmek suretiyle kopartman gerçekten anlaşılır değil.
yerde kopmuş çiçek bulmak alışıldık oldu.
tavandan aşağı uzanan, koca perde diyim, kısaldı kısaldı...
kemirirken yakalanıp höyyttt pist falan denilince kaçıyor olman, yaptığın şeyin suç olduğunu biliyor olduğun anlamına geliyor.
hele hele,
biz kahvaltı ederken bize çaktırmadan koltukların kanepelerin arkasından sessizce, görünmeden geçip, istikameti antreye yöneltmen,
tam kapıya geldiğinde "çerçey!" denildiği anda hiiç istifini bozmadan, zaten geri dönecekmişsin gibi bir ifadeyle gerisin geri dönüp aynı koltukların arkasından kaybolman,
ve bunu defalarca aynı istikrarla tekrarlayıp, "geri dön" dendiğinde geri dönmen,
özellikle planlı programlı bir yok etme harekatına giriştiğin izlenimi vermekte.
bizi uyutmaya çalışıyorsun, yemez!

çerçey,
kızıyorum ama.
manyak mısın sen yaaaaa!!!!!
misina kemirmek ne demek yavrucum.
bi git!...

canım çerçeyim, balım, datlım,
her akşam sana masaj yapmaktan üşenmeyen sel kişisi,
aynı kararlılık ve sebatla bana masaj yapsa, sırt ağrılarım biterdi.
bi kıymetini bil gözünü sevdiğim.
kafanı uzatıp şap diye karşındakinin ağzına yapıştırman,
kafadan öptürme lütfu bahşemen nazarı dikkatimizden kaçmıyor, seviniyoruz.
ama,
misinaları kemirip, koltukları tırmalayıp, her yere tüy dökmenin karşılığında kafanı insanın ağzına toslayıp öptürmen yeterli bir bedel değil.

ha, bak lafı ağzımdan aldın, tüy dökme diyorum.
yavrucum ne yiyorsun da dokunuyor diycem ama yediğin de belli be kızım.
da,
o nasıl tüy dökmedir öyle.
burda kapının önünde yaşayıp giden sokak kedisi de kucağıma tırmanıyor zaman zaman.
kalkıyorum bakıyorum kucağımda sadece tozlu pati izleri.
tüy müy yok.
ama yavrucum, pompişim,
sen oturup kalkınca sıvama tüy oluyorum ben.
oturmayı geçtim, sürünüp geçiyorsun ya bazen yanımdan, hah işte senin süründüğün yer tüye sıvanıyor.
hasta mısın ki çocuuum?
taranmayı da sevmiyorsun.
birisi tavuklu mama tüy döküyor dediydi, haklı mıydı acaba?
e kırmızı etli bişey de yemiyorsun.
ciğerden midesi bulanan kedi mi olur len?

neyse neyse,
misafir sayılırsın daha.
fazla üstüne gelmiyim.
mektubumu ufak bir hatırlatma ve iyi niyet nişanesi olarak kabul et.
o misinaları da kemirme, bak geliyo terlik haa!!!!
pist!!!!

3 Nisan 2009 Cuma

cuma karması

benden tarafta mutlu mesut bahar ışıltılı haber yok malesef.
mevcut sıkıntılarımız mevcudiyetini koruyor.
zaman zaman sinir, zaman zaman nefret, moralsizlik, umutsuzluk falan gibi yan etkileri var.
baş edemiyorum.
yok saymak geçici çözüm.
ama en azından bişeyler yazarken ya da okurken yok sayıyorum.
benden yana gülücüklü havadis yok madem, ordan burdan okuduklarımı "haber" kabul edin.
bunların nesi haber, ne kadar haber ayrı konu tabi.
ama onu tartışmayı bile istemiyor canım.,

1.zonguldak ereğli'de bir araç reflektör görevi görsün diye aracın arkasına bulduğu bir büyükbaş hayvan kafatasını koymuş. reflektörü yokmuş işte, ne yapsın. ne bulsa koyacaktı, şansına öküz başı mı ne denk gelmiş. haber mi bu!
2.bosnalı bi adam karısıyla ayrılıklarında sebep gördüğü kaynanasının evine tankla gidip yaylım ateşine tutmuş. 6 yıl ceza almış, sevinmiş. ben çıktığımda bu çoktan ölmüş olur diye. işt eallah kimini parayla sınıyor, kimini kaynana ile.
3.erdoğan lafını düzeltmiş, teğet dedikse etkilemeyecek demedik. bi ''sürtünme' olur tabi demiş. Sürtünme derken?
4.ünlü oyuncu glenn close ağzına 42 havuç sokabiliyormuş. aferim.
5. çikolata yiyenlerin matematik işlemlerini daha kolay yaptığı anlaşılmış. çikolata kendi kendine matematik işlemi yapıyor deseler de fark etmez. yiyecek adam yer, yemeyecek adam yemez. sinirlendirmeyin beni!
6.brad pitt angelina'ya benimle evlenmezsen ayrılırım senden demiş. allahın işi!
7.ali özgentürk'ün yengeç oyunu adlı filmindeki tüm oyuncular kadınmış. izleyicilerin cinsiyeti önemli bence.
8.sivas zara'da muhtar adayının biri hiç oy alamamış. meğer kendisi de yanlışlıkla rakibin adını kutuya atmışmış. e bu dikkatsiz, şapşal adamı muhtar seçmek isteyecek kim olurdu ki?
9.kaliforniya eyalet meclisi siyah renkli arabaları yasaklamayı düşünüyormuş. siyah renk daha fazla güneş ışığı emiyor diye küresel ısınmayı hızlandıyormuş. şehir içinde 5 km yolu koca koca ama beyaz jipleriyle giden züppeler kendisi çevreci ilan edecek demek ki yakında.
10.sufi olmak istiyorum!!!