6 Nisan 2009 Pazartesi

çerçey'e açık mektup

sevgili dobişim, tatlı kedişim çerçey,
bir haftadır evimizde 3 kafa, 8 ayak olarak yaşamamıza sebep pompik kızım,

biliyorsun ki annenlerin antalyaya gitmesi neticesinde piyango bizde kaldı, teşrif ettin hanemize.
annenler gelene kadar da bizim ev sınırları içersinde yaşayacaksın, artık anla bunu.
her sabah yataktan kalkış amacımız seni yaka paça yakalayıp, bağırta bağırta evden çıkartmak, arabaya atıp o ev senin, bu ev benim taşımak değil.
manyak mıyız biz!
sabahları işe gitmek için hazırlanıyoruz, senle hiiiiç alakası yok.
sahibinin dayağından pısmış, zavallı köle çocuk bakışıyla koltuk arkalarına saklanman, her sabah ama her sabah biz evden çıkana kadar kendini korumaya alman saçma, çok saçma. yapma bunu.
bir haftadır idrak edemedin mi hala salak kızım?

bir diğer mevzu bahis de, seher vakti öğünü alışkanlığın.
hadi ezanla birlik karnında hasıl olan acıkma da anlaşılabilir bişey diyelim ama, tabağında yemek varken bile bizi uyandırman, illa ve mutlak surette mutfağa gitmemiz yönünde ısrarcı olman şık bir davranış değil. ha, yemek yoktur anlarım. ama zaten tıka basa yemesen o göbek her adımda sallanıyor olmazdı be yavrucum. bi su iç, bi dolaş, bi tuvalete git, ne biliym hazır kalkmışken 2 rekat namaz kıl sevap kazan. hayrımıza dua et. zaman zaman masum olmayan hal ve hareketler içinde bulunduğun olsa da, nihayetinde kedisin. allah tarafından seviliyorsundur. belki kabul olur bi duan.

gelelim masum olmayan hareketler statüsünde değerlendireceğimiz, antre duvarında sallanan çiçeklerin misinalarına dadanma huyuna.
şekerim, o misinalara takılı çiçekler, yapraklar, tavandan aşağı sallansın da tüm duvara bi renk gelsin diye yapıldı annenler tarafından.
oturup, o misinaları kıtır kıtır kıtır yandan yandan kemirmek suretiyle kopartman gerçekten anlaşılır değil.
yerde kopmuş çiçek bulmak alışıldık oldu.
tavandan aşağı uzanan, koca perde diyim, kısaldı kısaldı...
kemirirken yakalanıp höyyttt pist falan denilince kaçıyor olman, yaptığın şeyin suç olduğunu biliyor olduğun anlamına geliyor.
hele hele,
biz kahvaltı ederken bize çaktırmadan koltukların kanepelerin arkasından sessizce, görünmeden geçip, istikameti antreye yöneltmen,
tam kapıya geldiğinde "çerçey!" denildiği anda hiiç istifini bozmadan, zaten geri dönecekmişsin gibi bir ifadeyle gerisin geri dönüp aynı koltukların arkasından kaybolman,
ve bunu defalarca aynı istikrarla tekrarlayıp, "geri dön" dendiğinde geri dönmen,
özellikle planlı programlı bir yok etme harekatına giriştiğin izlenimi vermekte.
bizi uyutmaya çalışıyorsun, yemez!

çerçey,
kızıyorum ama.
manyak mısın sen yaaaaa!!!!!
misina kemirmek ne demek yavrucum.
bi git!...

canım çerçeyim, balım, datlım,
her akşam sana masaj yapmaktan üşenmeyen sel kişisi,
aynı kararlılık ve sebatla bana masaj yapsa, sırt ağrılarım biterdi.
bi kıymetini bil gözünü sevdiğim.
kafanı uzatıp şap diye karşındakinin ağzına yapıştırman,
kafadan öptürme lütfu bahşemen nazarı dikkatimizden kaçmıyor, seviniyoruz.
ama,
misinaları kemirip, koltukları tırmalayıp, her yere tüy dökmenin karşılığında kafanı insanın ağzına toslayıp öptürmen yeterli bir bedel değil.

ha, bak lafı ağzımdan aldın, tüy dökme diyorum.
yavrucum ne yiyorsun da dokunuyor diycem ama yediğin de belli be kızım.
da,
o nasıl tüy dökmedir öyle.
burda kapının önünde yaşayıp giden sokak kedisi de kucağıma tırmanıyor zaman zaman.
kalkıyorum bakıyorum kucağımda sadece tozlu pati izleri.
tüy müy yok.
ama yavrucum, pompişim,
sen oturup kalkınca sıvama tüy oluyorum ben.
oturmayı geçtim, sürünüp geçiyorsun ya bazen yanımdan, hah işte senin süründüğün yer tüye sıvanıyor.
hasta mısın ki çocuuum?
taranmayı da sevmiyorsun.
birisi tavuklu mama tüy döküyor dediydi, haklı mıydı acaba?
e kırmızı etli bişey de yemiyorsun.
ciğerden midesi bulanan kedi mi olur len?

neyse neyse,
misafir sayılırsın daha.
fazla üstüne gelmiyim.
mektubumu ufak bir hatırlatma ve iyi niyet nişanesi olarak kabul et.
o misinaları da kemirme, bak geliyo terlik haa!!!!
pist!!!!