17 Şubat 2009 Salı

teğet mi kiriş mi? yoksa özneye değil yükleme mi bakmalı?

geçeni diyorum?
bize geçen yani, teğet mi, kiriş mi?

demeci veren malum kişilerin matematik profesörü olmaması, kimi geometri terimlerinin kullanımında hayata düşmelerine sebep olabilir. anlarım.
ama hatanın tekrarı, yanlışta ısrar, karşındakini gerizekalı yerine koymaktır ki, bunu sinirlenmeden kabul etmek mümkün değil.
ben ve benim gibi maaşlı çalışan kişilerin, belki emeklilerin, ancak ona buna zırt pırt gelen zam ve hayat pahalılığı gibi etkenlerle farkına vardığımız ve sinirlenip söylenmemize neden olan "küresel kriz" aslında tam göbeğimizden kiriş olarak geçti ve içerde kaldı!

sel kocası maaşlı bir çalışan değil.
kendi işini yapıyor.
sektör de inşaat sektörü.
dairenin göbeği yani.
kirişin battığı noktalardan biri.

geçenlerde canı çok sıkkındı.
esasında epey uzun süredir sıkkın.
giderleri sabit olduğu halde, gelirleri tamamen durmuş durumda.
onun kadar sakin kalmayı becerebilen, pozitif düşünen, olumlu bakan, çabadan vazgeçmeyen biri için bile fazla kötü herşey.
dolayısıyla uzun süredir keyfi yok.
geçen akşam yine yoktu.
"bilmemkim abi" dedi,
intihar etmiş.
nasıl yani, kim dedim.
falanca şirketin sahibi dedi.
zamanında, binasını yaptırırkendi, tanışmış, çalışmıştık.
oturup yemek yemişliğimiz, çay kahve içip muhabbet etmişliğimiz var.
tekstil işi yapıyordu, çok da güçlü bir firmaydı.
milyonlarca borcu varmış.
iki tabancayı, iki yandan şakağına dayamış, çekmiş tetiği!

kaç ay oldu, bir başka tekstilci ve bir de özel okul sahibinin daha intihar ettiğini okuduk, borçlarının altından kalkamayınca.
firmalar batıyor.
binlerce insanın işten çıkartılması bile yetmiyor batan firmayı bataktan kurtarmaya.
çok büyük şirketler batıyor.
kaçından haberdarız kendi dünyamızda.

kriz, adı var, kendi yok bir kelime değil.
reel sektör, aldığı her solukta hissediyor krizin kötü kokan nefesini ensesinde.
ben işten çıkartılmadığım sürece, ay başında alacağım parayı bilerek çalışıyor ve harcamalarımı ona göre planlayabiliyorum.
sel öyle değil.
koca bir ay boyunca tek bir iş bile yapamadığında, ama giderleri katlanarak artmaya devam ettiğinde, bir zaman oturup konuştuğu, yiyip içtiği birinin altından kalkamadığı borçları yüzünden bu dünyayı ve ailesini bırakıp gittiğini öğrendiğinde, kesinleşmiş gibi görünen işlerin iptal olduğu haberi geldiğinde, değil önünü görmek, içinde bulunduğu anı bile doğru göremediğinde, kimle konuşsa felaket haberi alıp, nereye baksa "kiriş" gördüğünde....
akşam haberlerinde "hamdolsun"lu bir cümle duymak onu hasta ediyor.

yollarımız aylardır bozuk.
ankara'da nereyi kapatıp, nereyi açtıkları, nerde ne kazı yapılıp, nereye ne geçit yapılacağı belli değil.
yol dediğimiz şey -en azından benim güzergahımda- düzleştirilmeye çalışılmış zemin anlamına gelir oldu.
bir çukura, bir kapağa, bir yükseltiye çarpmadan gidebilmek mümkün değil.

gerizekalı bir yöneticisi olan, saçma sapan idare edilen bir apartmanda oturuyoruz.
24 dairenin yirmisi falan aynı ailenin.
ve kirada.
apartmanla ilgili giderlere para vermek istemedikleri için doğru dürüst hiçbirşey yapılmıyor.
10 gündür suyumuz yok.
bugün sıra geldi de, döşendi bizim evdeki borular ama su ne zaman gelir bilmiyorum.
elektrik aksamını da bozmuşlar.
asansörler çalışmıyor.

bunak apartman yöneticimiz 12 ay değişmeden verdiğimiz aidatın 350 lira olması gerektiğine karar vermiş. merkezi sistem ya!
ev 18 dereceydi yine.
ayda 350 liraya 18 derece ısınıyoruz.
gaz bitiyor, yetmiyor diyor.
apartman sakinleri ekstra para toplamayı kabul etmedi diye kapıcıdan 3000 lira borç almış.
"adam sen manyak mısın, benim adıma nasıl borç alıyorsun sen" cümlesini biraz daha kibar biçimde ilettik.
sırtındaki hırkasını çekiştirip
"yav ne yapayım üşüsün mü millet, olmaz ki" dedi
yapabileceklerini ve yapamayacaklarını anlatmaya imkan yok.
hiç bir şey anlamıyor.
ben haftada 3 kez dialize gidiyorum diye savunuyor kendini sen nasıl elalemden borç alıp, bana ödetmeye çalışırsın diye hesap sorulduğunda.

otoparka bakan tarafta oturan ikinci kat sakini polis memuru kadın, kuşlara yem verildiğinde, balkonunun önündeki ağaca kuş konuyor ve gürültü yapıyor (kuş ötüşü gürültü dediği) diye, kuşlara yem vermemizi istemediğini beyan etti.
sinirim ve sabrım konuşmayı kaldıramayacağından yüzüne birkaç saniye bakıp yürüdüm.
balkonu zaten demirli, dolayısıyla kuşlar balkonumu kirletiyor deme ihtimali yok, sesten rahatsız oluyormuş!

bizim apartmanın 2. katı, bizimle aynı taraf kiralık.
kirayı öğrenmek için aradım.
bana aidatın kışın 225, yazın 125 olduğu söylendi.
yaz kış aidat değişmediği gibi 2 yıl önce bile 125 diye rakam hiç vermedik biz.
rahaaat rahat söylenen yalandan sinirim zıpladı!

boru döşemeciler gelecek diye öğleden önce evdeydim bugün, tv izledim biraz.
salak saçma yöntemlerde insanlardan cin çıkaran bi adam ve ona inanıp güvenen insanlar vardı.
şifacı olduğunu iddia eden zat, karşındaki kadına birlikte olmayı bile önerebilecek kadar yüzsüzken, bunun şifa edinmek için, şeytana vermek gereken bir rüşvet olduğunu söyleyecek kadar da yaratıcıydı!

tırnaklarımı yedim biraz.
üstelik oje de vardı 8(

sel beklediği bir işin daha ertelendiğini söyledi.
suları akmayan, asansörü bozulmuş olan, 18 derece anca ısınan güney cephe evimiz için
dialize gidip gelen yöneticinin iyi niyeti sebebiyle 350 lira aidat vermemiz gerekirken,
kedilere su ve mama, kuşlara ekmek vermek için ise
arabasını asla ait olduğu daire numarasına tahsis edilmiş park yerine bırakmayı öğrenemeyen komşularımızın keyfini beklemeliyiz!

yoruldum, yorulduk!
ama dinlenebilmek için huzura ve paraya ihtiyacımız var.
ikisi de kolay değil bu günlerde.

bana hiç cin girmedi.
cinci hocalardan medet ummadım.
ama
bu ülkenin içine ciddi ciddi cin girdiği ortada.
eğer çıkartabilmek için,
akıl sağlığı normal insanlar gibi yaşamamızı sağlayabilmek için
cinci hoca gerekliyse
yeminle razıyım.
bu ülkedeki cin'i çıkartacak cinci hocaya ne isterse veririm!

hasılı,
benim fena halde sinirlerim bozuluyor.
bize teğet geçen o şeyi alıp birilerine kiriş yapmak istiyorum!