2 Mart 2011 Çarşamba

dünden

takılınca takılıyorum bir şeye.
yok. ne saçma bir cümle bu.
takılınca demek zaten takılıyorum demek, ayyhh..

takılıyorum bazen bir şeye, doğru cümle bu.
nedense volkan konak'ın bir şarkısına takıldım dün akşam üzerinden beri.
Muhtelif kayıtlarını dinledim. hüzünlendim, eğlendim. (hikayesini anlattığı bir kaydı dinledim. sevdiği kadını bir adamla öpüşürken görmüş. "herif de kirli sakallı bir şey böyle" diyor. öpüşüyorlarmış bunun sevdiği kadınla. adam sanki beni öptü, o sakalları ciğerime battı, diyor. sonra eve gitmiş, ağlamış, sonra da şarkı yazmış. "başkası okşanıp sevilmez delirme sevdiğim. yaktın ciğerimi yaktın, yapma sevdiğim" diye)

neyse, dedim ya takıldım bir şekilde. müziği sebebiyle daha ziyade. yunan bir besteci dimitris apostolakis diye. pek volkan konak hastası olduğumu söyleyemem zaten. bu şarkıdan başka bi şarkısını da bilmiyor olabilirim hatta. ama bunu sevdim işte.

eve gittim çıkınca işten.
pilav yedim.
ısıtırken kardiş aradı, uzun uzun konuşunca, pilavın altı yandı. hala konuşmaya-dinlemeye devam ederken pilavı tabağa koydum. kardiş anlatmaya devam ederken yemeğe çalıştım. pirinçler yanıp kıtır kıtır olduğu için yerken çok ses çıkarttı, telefon kulağımdayken yememin pek şık olmayacağını fark ettim zira kardiş bi şeyler anlatıyordu.
konuşma bitene kadar bekledim. plilav soğudu. soğuk ve kıtır kıtır bişey olduğu için pilavdan başka bir şeye benziyordu ama fena değildi, yoğurtla birlikte yedim.

sel arkadaşlarıyla dışardaydı. birinin karısı doğum yapmış. onu kutlamak amaçlı iki kadeh içelim toplantısı. ilk çocukları bu. oğlanmış. yani birkaç ay önce sormuştum, erkek demişti sel. bugün tekrar sormadım. son anda bi değişiklik olmadıysa, değişmediyse çıkarken, oğlu olmuştur. "ne biçim baba bu" dedim. kadın sabah doğurdu, adamın karısının yanında olması gerekmez mi? hiç doğurmadığımdan bilemiyorum tabi. belki de insan yanında kocasını görmek istemeyebiliyordur. sen bi sürü cefa çekmişsin, orda hazıra konan biri böbürleniyor. "yardımcı erkek oyuncu"! sinir bozucu.

yeni sel dışarda içecek olunca benim başım kel mi diye düşündüm. (gerçi zavallı saçlarımın başına gelenler kelliği aratacak durumda neredeyse ama, neyse. trajikomik perma maceram yazmadığım zamana denk geldiği için, detaylar bende saklı kalsın) evet başım kel değildi henüz. ben de kendim için bir organizasyon yapıverdim.
arkadaşlar dostlar mı gerek: siz yanımdasınız gibi varsaydım.
müzik: zaten takıldım mimoza çiçeğine, çevir çevir dinle.
şarap istemedim, kola içine biraz viski katayım, hafif, tatlı.
mumları da yaktım, üstüne biraz da lavanta kokusu. mis gibi.
tv açıktı, sesi kapalı.
volkan konak "çekilmez bir adam oldum, uykusuz, aksi, nalet..." diye konuşurken tuhaf bir şive ile, ekranda "çekilmezaksinalet" bir tipleme vardı, küçük ve zavallı osman'ın babası alikaptan.
öyle bir geçer zaman ki...diyen dizi cümlenin ikinci yarısını nasıl getirecek bilmiyorum. herhalde "öyle bir geçer zaman ki şaşar kalırsın"dan daha anlamlı bir iddiası olmalı.

hafta sonu şu "kalpatışlarımıgörünürkılantişort" ile beraber bol zincirli bir kolye almıştım. resimlerini çekeyim de anneme yollayayım dedim. (bak ne aldım, bak ne yaptım, bak ne giydim konulu mailler seviyoruz) resimleri bilgisayara atarken eski resim dosyalarının içinde buldum kendimi. kaçınılmaz şekilde çerçey resimlerine gittim tabi. resimleri, videoları...
"hadi bee...beni şu dolabın tepesine bi çıkarıversene, bak ben kendim yetişemiyorum, hadi, noolur" diye söylendiği iki video izledim. "kanatlanıp göğe uçma, uçma sevdiğim" derken volkan konak şarkıda, konuşuyordu çerçey videoda.
-dolaba mı çıkıcan çerçey_
-miieee..
gözlerimi silip kalan 2 parmak viskiyi de içtim.

sonra, geleyim de iki satır duygudurum bildirisi yapayım şurda dedim.
ama blogger'a giremedim 8(
anlatacaktım size, kişilik testi yaptım, "barışçı" diye bir şey çıktım diye.
uyumlu, uzlaşmacı, sabırlı, hoşgörülü, inatçı ve çatışmadan kaçınan bir tipmişim.
ancaaaak..
stres altındayken karakterim değişiyormuş. endişeli, karamsar, şüpheci ve kötümser oluyormuş. öyle dedi. hem karamsar, hem kötümser! peh!
"kendini güvende hissettiğinde" diye de bir açıklama var ama.
enerjik, hedef odaklı, kendinden emin ve iddialıymışım o vakit. tadımdan yenmem yani. gel gör ki anahtar kelimem "güven" burada da vuruyor işte beni. baktım kendime, stres altındayken oluşan ne kadar duygu durumu varsa, hepsini yaşıyorum.
"eline sağlık" dedim içimden sel'e.

1. yazı linki: mimoza çiçeği
2. yazı linki: kişilik tipleri testi

4 yorum:

atalet-buduar dedi ki...

yarasın diyeyim ben de..
çerçeyimiz.. orda sahiplidir keyiflidir inan..
ama sana bir yavrukediş zamanı gelmedi mi artık..
topak yumak oyuncu bişey..

ben mükemmeliyetçi çıktım..
=/
stres altında naaptığımı yazmıyor..
=P
tabi ben biliyorum naaptığımı..
daki cümleyi tamam etmek fazla cesaret gerektirdi..
gereksiz cesarete gerek yok deyip gereğin cılkını çıkarayım..
öpüp koklayıp sarayım
yazım

.. dedi ki...

mükemmelliyetçi tipler stres altındayken özgün tipin, güvendeyken ise maceracı tipin kişilik özelliklerine yaklaşırmış 8
yavru kedişe gelince...
şu halimle ona kıyamam 8)

uctemmuz dedi ki...

özgünmüşüm ben. özgün müzik gibi.:))fantezi de olablirdim, yırttım sanıyorum.:) açıklamasını okuyamadım, internet bağlantım gitti.:))çatladım hayatım ya..özgün, deli demek olabilir mi?:)

.. dedi ki...

özgün kadın. 8)
kimselere benzemiyorsun işte.
başka ne olacaktın 8)
hem fantazi bile olsan, araBEKS olsan severim ki seni.